Dün akşam evin yakınlarında bir yerde
arkadaşlarla muhabbet ederken telefonuma gelen mesajla haberim oldu bu sabah
gerçekleşecek olan törenden. Öğrencilerimden birisiydi mesajı gönderen ve
üzerimde adımın yazılı olduğu bir davetiyeyle, beni, ertesi günün sabahında, okulun
çok da uzağında olmayan Konfüçyüs Tapınağına çağırıyordu. Eve gidince biraz
araştırma yaptım Çin’deki Ergenlikten Yetişkinliğe Geçiş Törenleri hakkında.
Erkek çocukları için yapılana Guan Li, kız çocukları için yapılana Ji Li
deniliyor. Literatürde genel olarak Guan Li adıyla geçince her iki cinsi de kapsadığı kabul ediliyor. Buradaki “Li” sözcüğünün Konfüçyüsçü metinlerde sıklıkla karşımıza
çıkan ve Antik Yunanlıların “telos” diye adlandırdıkları, “ilke, amaç, yol,
rasyonalite, ırmak yatağı” gibi anlamlara geldiğini belirteyim.
Törenin yapılma amacı ergenlik çağını
geride bırakan çocuğun, kendisini o günlere getiren anne babasına teşekkür
etmesi ve sorumluluk sahibi bir birey olarak topluma karışması olarak
özetlenebilir. Alabildiğine simgesel olan bu tören, doğal olarak ergenin zihninde
herhangi bir devrime yol açmıyor. Yapılan şey daha çok, anne babanın çocuğuna “Sen
artık bir çocuk değilsin, bundan sonra kararlarının ve eylemlerinin sonuçlarına
kendi başına katlanacaksın.” gibisinden bir mesaj vermesi. Benzeri törenleri
farklı kültürlerde de görebiliyoruz. Örneğin Japonya’daki Genpuku törenleri,
Tayland’daki Bu’at törenleri benzer amaca hizmet etmektedirler.
Tayland’dayken bir defa izleme olanağı
bulmuştum Bu’at törenini. Genç erkek ailesi ile birlikte tapınağa gider, saçları
ve kaşları rahiplerin duaları eşliğinde tıraş edilir. Ardından da bir ay
sürecek olan tapınak hayatı başlar. Taylandlı halkın bu törenler ve devamında
gelen tapınak hayatı için kullandıkları sözcük “pişmek” ya da “olgunlaşmak”tır.
Tıpkı bizdeki sûfi dergahlarında çiğ olan insanın, şeyhin rehberliğinde pişip (Mevlana’nın
“Hamdım, piştim, yandım” sözleri geliyor akla hemen.) hakiki insan olması gibi,
Taylandlı Budist genç de bir ay tapınakta kalır; pişer, topluma karışmaya ve
özellikle evlenip baba olmaya hazır hale gelir. Gerçi kentlerde yaşayan gençler
için bu bir aylık süre, işten güçten ayrı kalmak anlamına geldiği için, bir
haftaya indirilmiştir. Bildiğim kadarıyla minimum süre üç gündür.
Çin’deki törenler daha çok eğitimsel bir
dönüşümü simgeliyor, çocuğun bir okulu bitirmesi ya da başka bir kente okumaya
gitmesi gibi anne babayı hem gururlandıracak hem de ayrılıktan dolayı üzecek geçişlerden
öncesinde yapılıyor. Konfüçyüs’ün klasik eğitime verdiği önemi düşünürsek,
böylesi bir törenin aileler için ne kadar anlamlı olabileceğini daha iyi
kavrayabiliriz. Gerçi bu törenlerin aslında Çin’de yeni yeni moda olmaya
başladığını da belirtmekte yarar var. 20. yüzyıl boyunca çok da rağbet gören
bir kutlama değilmiş Guan Li ve Ji Li. Bu unutuluş, Mao’nun “eskiye ait ne
varsa yıkalım” ilkesine bağlanabileceği gibi modernizmin kendisinden önceki
gelenekleri müzeleştirme ve toplumsal hayattan silme gücüne de bağlanabilir.
Tören başlamadan önce. Anne babalar yerlerini almışlar. |
Yakamıza taktığımız fuların üzerindeki amblem |
Erkek öğrenciler tapınaktan çıkıp, törenin yapılacağı avluda yerlerini alıyorlar. |
Bazılarına göre, Yetişkinliğe Geçiş Töreni,
son on – on beş yılda, özellikle Hanfu hareketi tarafından teşvik edildiği ve Han
milliyetçileri tarafından şov haline getirildiği için günümüz Çinlileri
tarafından rağbet görmektedir. Hanfuculara göre; sokaklarda, iş yerlerinde,
okullarda; Mançurya kökenli Çing hanedanlığının üç yüz yıla (1644 – 1912) yakın
süren yönetimi sırasında yasaklamış olduğu Han ve öncesine ait geleneksel
kıyafetler giyilebilmelidir. Böylesi bir teklif, doğal olarak adında “Halk
Cumhuriyeti” geçen ve elli altı ayrı halktan oluştuğunu iddia eden bir ülke için
kolay yutulabilecek bir lokma değildir. Örneğin; 2008 olimpiyat oyunlarının
açılış ve kapanış törenlerinde hanfu kıyafetleri giyilmesi önerilmiş ama bu
öneri Çin Olimpik Komitesi tarafından, “Hanfu Çin’deki elli altı etnik gruptan
sadece birisidir.” denilerek reddedilmiştir.
Kız öğrenciler tapınaktan çıkıp, törenin yapılacağı avludaki yerlerini alıyorlar. |
Gelelim törene. Sabah erkenden kalktım ve
tapınağa gittim. Çanco’nun merkezinde, sinema ile kilise binalarının arkasında
bir yerde, sessiz sakin bir mekan Konfüçyüs Tapınağı. Daha önce ziyaret ettiğim
Tianning Tapınağına kıyasla çok daha küçük ve mütevazi bir görünümü var. Turistik
bir yer olmadığı belli. İçeri girince gölgelik bir yere sığındım. Benden sonra
diğer yabancı ve Çinli öğretmenler de gelince hep birlikte bize gösterilen
rahat sandalyelere oturduk. Sandalyelere rahat diyorum çünkü anne babalar avlunun
doğu ve batı duvarları boyunca sıralanmış olan tahta taburelere oturdular. Hem
törenin gerçekleşeceği tapınağın ana kapısına uzaktaydılar hem de sandalyeleri
bizimkiler gibi rahat değildi. İster istemez aklıma gelmedi değil, “Acaba, biz
öğretmen olduğumuz ve Konfüçyüsçü öğretide öğretmen, bireyin hayatında çok
önemli bir yer tuttuğu için mi bize bu kadar teveccüh gösteriyorlar?” diye.
Öğrenciler anne babalarının gelip, cüppelerini giydirmelerini bekliyorlar. |
Tören tapınağın avlusunda yapılacak.
Avlunun doğu kapısı töreni düzenleyen görevliler tarafından tutuluyor.
Misafirler batı kapısından girip çıkabiliyorlar. Avlunun ortasına yirmi iki
tane minder konmuş. Törenin öznesi olan öğrenciler, geniş merdivenlerle
çıkılıp, yüksek kapıdan geçilerek girilen tapınağın içinde, tören için gerekli
hazırlıkları yapıyorlar. Doğu kapısının dışında da törende görevli olan
diğerleri var. Avlunun iki yanında da anne babalar oturuyor. Çocuklara en yakın
olanlar onlar. Biz öğretmenler merdivenlerin bittiği yerdeyiz ama köşede kaldığımız
için ve önümüzde foto-muhabirler dolandığı için görüşümüz arada bir kısıtlanıyor.
Bu arada biz öğretmenlere üzerinde Çince olarak törenin adı yazılı mavi
fularlar veriyorlar. Aynı fularları anne babalar da takmışlar. Öğrencilerimden
birisinin annesi (JK’nin annesi) gelip benim fularımı yakama iğneliyor.
Bir baba kızının kuşağını takarken. Anne de arkada kızının cüppesini düzeltiyor. |
Kısa bir beklemeden sonra yavaş yavaş
müziğin sesi yükseliyor, tören görevlileri doğu kapısından girip yerlerini
alıyorlar. Onların ardından anne babalar giriyorlar doğu kapısından. Sonrasında
da, tapınağın ana kapısı açılıyor ve on kız, on iki erkekten oluşan öğrenci
grubu merdivenlerden aşağıya inip avluya geçiyor. Erkekler mavi beyaz bir
elbise giymişler, kızlar ise pembe beyaz. Hepsi ağır adımlarla ilerleyip –zaten
hızlı yürüyemezler bu elbiselerle-, minderlerin üzerine bağdaş kurarak oturuyorlar.
Okul müdürü kısa bir konuşma yapıyor. Ardından tören başlıyor.
Oğullarına cüppelerini giydiren anne babalar. |
Oğlunun kepini giydiren anne baba |
Kız öğrenci, anne babası karşısında secdeye gitmeden hemen önce |
Kollarını iki yana açmış erkek çocuk. |
Bütün çocuklar secde ritüelini tamamladıktan
sonra sıra öğretmenlere saygıya geliyor. Yabancı ve Çinli öğretmenler sandalyelerimizi merdivenlerin önüne taşıyoruz ve oturuyoruz. Arkamız tapınağa dönük, yüzümüz öğrencilere. Çocuklar oturdukları minderlerden ayağa kalkıp, önümüzde üç defa rükuya gidiyorlar. Biz yerimize geçtikten sonra da önlerindeki metinleri okumaya başlıyorlar. Sonradan öğrendiğime göre bu
metin binlerce yıllık geçmişe sahip Konfüçyüsçü bir ant. Anne babaya saygıda
kusur etmeyeceklerine, topluma yararlı bir insan olacaklarına, Konfüçyüs’ün
öğretilerine sadık kalacaklarına dair hep bir ağızdan ant içiyorlar.
Kız öğrencinin saçının topuzuna takılan uzun toka. |
Söz verme ritüeli de bitince tören resmi
olarak bitiyor. Önce bir alkış kopuyor ailelerin olduğu yerden. Ardından
çocukların son bir saattir, sıcaktan ve can sıkıntısından dolayı somurtan
yüzleri gülmeye başlıyor. Çocuklar ayağa kalkıyorlar, kimisi anne babasının
yanına gidip fotoğraf çektiriyor, kimisi bizim yanımıza gelip elimizi sıkıyor.
Yirmi dakika kadar sürecek bir bayram havası yaşanıyor avluda.
Ben tapınaktan ayrılıp eve doğru pedal çevirirken
düşünüyorum bu töreni ve getirdiklerini. Anne babaya saygı güzel bir şeydir ama
Çin gibi geleneği otorite kurmak için kaçırılmaz bir fırsat olarak gören ülkelerde
bu güzel şey rahatlıkla su-i istimal edilebilir. Öyle ki Çin’de birey kavramı Konfüçyüsçü
saygı kavramı yüzünden bir türlü olgunluğa erişememektedir. Anne babaya
saygısızlık yapmayacağım diye pek çok genç geleceklerinden, hayallerinden ödün
vermek zorunda bırakılıyor.
Ant içme töreni |
Örneğin, birkaç gün önce karşılaştığım öğrencim
T. Felsefeye, psikolojiye ve sosyolojiye çok meraklı olan T sürekli bu
konularda kitap okur, hatta zaman zaman benimle tartışır. Kafede sıra beklerken
gördüm kendisini ve sordum; ne okuyacaksın üniversitede?. Yanıt “İş idaresi”.
Yani iş adamı olacak ya da babasının şirketini devam ettirecek. Ben şaşırıyorum
tabii, felsefe, antropoloji, sosyoloji gibi bir yanıt beklediğim için. Neden
diye soruyorum yanıtı az çok tahmin etsem de. “Annem babam öyle istiyorlar.”
diyor. Tamam; sosyal bilimlerden mezun olan bir insan kolay kolay zengin olamaz
ama insan çok para kazanmak için de istemediği bir bölümde okumaz ki! Maalesef
öğrencime hiçbir tavsiyede bulunamıyorum. “Umarım, yüksek lisansını ya da
doktoranı sevdiğin bir alanda yaparsın.” diyorum. Utangaç bir gülümseme
beliriyor yüzünde, umutsuzca dudaklarını büküyor. O da biliyor anne babasına
asla karşı gelemeyeceğini, okulu bitirince iş hayatına atılacağını ve hiçbir
zaman sevdiği konularda okuma ve araştırma yapmak için yeterli zamanı
bulamayacağını…
Yukarıdaki videoda anne baba karşısında secdeye varan çocuğu ve tüm ritüeli izleyebilirsiniz.
Aklıma ister istemez Halil Cibran’ın anne
babalara verdiği öğütler içeren şiiri geliyor. Antoloji.com sayfasında buldum
çevirisini ama çeviren kişi adını yazmamış.
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları. Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz,
düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır. Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil. Çünkü ruhlar yarındadır, Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz. Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları Kendiniz gibi olmaya zorlamayın. Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden
çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar. Okçunun önünde kıvançla eğilin Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever. |
Halil Cibran
|
İngilizcesi de çok güzel. Bildiğim
kadarıyla Halil Cibran “The Prophet” kitabını doğrudan İngilizce yazdı. Aşağıdaki
şiir çeviri değil yani.
Your
children are not your children.
They are the sons and daughters of Life's longing for itself.
They come through you but not from you,
And though they are with you yet they belong not to you.
They are the sons and daughters of Life's longing for itself.
They come through you but not from you,
And though they are with you yet they belong not to you.
You
may give them your love but not your thoughts,
For they have their own thoughts.
You may house their bodies but not their souls,
For their souls dwell in the house of tomorrow,
which you cannot visit, not even in your dreams.
You may strive to be like them,
but seek not to make them like you.
For life goes not backward nor tarries with yesterday.
For they have their own thoughts.
You may house their bodies but not their souls,
For their souls dwell in the house of tomorrow,
which you cannot visit, not even in your dreams.
You may strive to be like them,
but seek not to make them like you.
For life goes not backward nor tarries with yesterday.
You
are the bows from which your children
as living arrows are sent forth.
The archer sees the mark upon the path of the infinite,
and He bends you with His might
that His arrows may go swift and far.
Let your bending in the archer's hand be for gladness;
For even as He loves the arrow that flies,
so He loves also the bow that is stable.
as living arrows are sent forth.
The archer sees the mark upon the path of the infinite,
and He bends you with His might
that His arrows may go swift and far.
Let your bending in the archer's hand be for gladness;
For even as He loves the arrow that flies,
so He loves also the bow that is stable.
Khalil
Gibran
* Yazıda geçen fotoğrafların bazılarını ben çektim ama konumumdan dolayı benim çektiğim fotoğraflar pek net değiller. Bu yüzden AP Merkezi müdürümüz Michael Larsen'dan ödünç aldığım fotoğrafları kullandım. Kendisine buradan bir kere daha teşekkür ediyorum. (Thanks to Mr Michael Larsen for letting me use the photos he has taken during the ceremony.)
Kaynakça:
Diğer resimleri de aşağıya ekliyorum:
C14'den Ryan ve ben. Umarım hayal ettiğin gibi iyi bir aktüer olursun. |
Çin kültürü ve sosyal yaşamı hakkındaki bu tür yazıları genellikle İngilizce dilinden okumaya alışmıştık ama Türkçe dilinde yazılmış bu güzel,güncel yazı için çok teşekkürler...Benzer yazıların devamını bekliyoruz...
YanıtlaSil