Bir arkadaşım tavsiye etti. Ben de bir bakayım dedim. Yurtdışında yaşadığım için takip etme olanağım yok Türkiye’de yayınlanan dizileri. Birileri youtube’e koymuş şimdiye kadar yayınlanan tüm bölümleri, hem de reklamsız! Açtım izledim. Sonra bırakamadım. Beş gün boyunca işten ne zaman vakit buldumsa Behzat’ı izledim ve dün akşam 34. Bölümü de bitirdim. Yaklaşık 50 saatlik bir maraton. Daha önce hiç yapmadığım bir şey olduğu için gündelik hayatımın (özellikle yazma ve okuma) eksenini kaydıran bir deneyim oldu benim için, en azından son beş gün için. Bu yazıyı da Behzat Ç yüzünden geç yazıyorum.Behzat Ç’nin sıradan dizilerle örtüşen yanlarını sıralamak zor değil. Aşk, ihanet, yanlış anlaşılma, klasik aile sorunları gibi herkesin hayatında yer alan inişler ve çıkışlar bu dizide de var. Yalnız bütün bunların yanında bol bol, hatta biplerin arkasından tahmin edebildiğim zaman yaratıcı olduklarını bile düşündüğüm, küfür var dizide. Sokak ağzıyla konuşuyor hemen herkes, yeri geldiğinde cumhuriyet savcısı ve polis müdürü bile. Karakterler gariban halk insanını temsil etmekte zorlanmıyorlar. Hepsi birer devlet memuru olan cinayet bürosu elemanlarının birbirleriyle olan ilişkilerinde, gerçekçi, hatta kimi zaman gerçeküstü bir yan var. Taksi parasını tartışma konusu yapan, faturaları ödemekte sıkıntı çeken, evini ısıtmakta zorlanan, her bunaldığında kendisini arkadaşlarıyla içiyor bulan insanlar bir bakıma Türkiye’nin “işini bilmeyen” memurunun ta kendisidir.
Behzat Ç. asi ve uyumsuz bir başkomiserdir. Emir almayı sevmez ve bu yüzden satın alınamaz. Duygusaldır ama bunu asla belli etmez. Takım arkadaşlarına, onların babasıymış gibi sahip çıkar, her dertleriyle ilgilenir, sever de döver de! Cinayetleri de sistemli bir şekilde çözmez zaten. Pek çok bölümde iletişim sorunundan dolayı fazladan insan ölür ya da cinayetin çözülmesi daha uzun zaman alır. Mesela, takımdaki herkesin öğrendiğini en kısa şekilde diğer takım arkadaşlarına iletebilmesi için ortada verimli bir araç yoktur. Cep telefonlarıyla kurarlar iletişimi. Bunun yanında gereksiz bağrışmalar ve farklı ağızlardan yapılan tekrarlar, bunların sırf diziyi uzatmak için yapıldıkları izlenimi vermektedir.
Behzat Ç. dizisini ilginç yapan en önemli yönlerden birisi kuşkusuz, devlet kurumlarında mantar gibi yayılan gruplaşmalara gönderme yapan olaylar zinciridir. Cinayete kurban giden bir albayı eldeki tüm kanıtlara rağmen intihar etmiş gibi göstermek, kanıtları güpegündüz ortadan kaldırmak, bu albayla yaptığı yazı dizisini yayınlamak isteyen gazetecinin evine baskın yapmak, balistiğe gönderilen bir silahı yolda değiştirmek, olmayan kanıtları var etmek, olan kanıtları yok etmek, polisler tarafından öldürülen bir Afrikalıyı uyuşturucu kaçakçısı olarak göstermek, karakolda işkenceyle öldürülen solcu bir genci kendisini asmış gibi göstermek gibi pek çok olay var dizide. Kimi zaman kişisel sorunlarından dolayı yılmış gibi görünse de uzun erimde Behzat Ç vazgeçmez amacından. Kendisine verilen ödülü reddederken söyledikleri de manidardır: “Ben iyi bir adam olamadım ama kimsenin de adamı olmadım. Hep doğru bildiğim yolda yürüdüm.” der ödül töreninde.
Umarım dizi şu anki çizgisinde devam eder ve bir yandan cinayetleri çözmeye çalışırken diğer yandan aşık olup, kalbi kırılan takım elemanları, Türkiye’nin siyasi gündemine gönderme yapmaya devam eder. Gazetecilerin yazdıklarından dolayı hapse atıldıkları, amirinden değil de abisinden emir alan polis memurlarının ortalıkta cirit attığı, “Ben bu ülke için çok kurşun sıktım.” diyen yasal katillerin ellerini kollarını sallayarak müsteşarlarla birlikte ihalelere girdikleri bir ülkede, eğer bir gün huzur olacaksa, bu ancak gerçekleri korkusuzca ortaya koyabilen, kimsenin adamı olmayan ama sadece ve sadece adalete hesap veren polis memurlarının eliyle olacaktır. Umut varsa bu ancak gerçeğe inanan, demokrasiye ve cumhuriyete saygılı, ırkçı ve şovenist zihniyetten uzak devlet memurlarıyla mümkündür. Behzat’ın Harun’a dediği “Herkes yamuk oğlum, biz düzgün olsak ne olacak?” cümlesini haksız çıkarmak yine Behzat’ın ve onun gibi “kimsenin adamı olmayan” polislerin elindedir.
Ali Rıza Arıcan
Behzat Ç. asi ve uyumsuz bir başkomiserdir. Emir almayı sevmez ve bu yüzden satın alınamaz. Duygusaldır ama bunu asla belli etmez. Takım arkadaşlarına, onların babasıymış gibi sahip çıkar, her dertleriyle ilgilenir, sever de döver de! Cinayetleri de sistemli bir şekilde çözmez zaten. Pek çok bölümde iletişim sorunundan dolayı fazladan insan ölür ya da cinayetin çözülmesi daha uzun zaman alır. Mesela, takımdaki herkesin öğrendiğini en kısa şekilde diğer takım arkadaşlarına iletebilmesi için ortada verimli bir araç yoktur. Cep telefonlarıyla kurarlar iletişimi. Bunun yanında gereksiz bağrışmalar ve farklı ağızlardan yapılan tekrarlar, bunların sırf diziyi uzatmak için yapıldıkları izlenimi vermektedir.
Behzat Ç. dizisini ilginç yapan en önemli yönlerden birisi kuşkusuz, devlet kurumlarında mantar gibi yayılan gruplaşmalara gönderme yapan olaylar zinciridir. Cinayete kurban giden bir albayı eldeki tüm kanıtlara rağmen intihar etmiş gibi göstermek, kanıtları güpegündüz ortadan kaldırmak, bu albayla yaptığı yazı dizisini yayınlamak isteyen gazetecinin evine baskın yapmak, balistiğe gönderilen bir silahı yolda değiştirmek, olmayan kanıtları var etmek, olan kanıtları yok etmek, polisler tarafından öldürülen bir Afrikalıyı uyuşturucu kaçakçısı olarak göstermek, karakolda işkenceyle öldürülen solcu bir genci kendisini asmış gibi göstermek gibi pek çok olay var dizide. Kimi zaman kişisel sorunlarından dolayı yılmış gibi görünse de uzun erimde Behzat Ç vazgeçmez amacından. Kendisine verilen ödülü reddederken söyledikleri de manidardır: “Ben iyi bir adam olamadım ama kimsenin de adamı olmadım. Hep doğru bildiğim yolda yürüdüm.” der ödül töreninde.
Umarım dizi şu anki çizgisinde devam eder ve bir yandan cinayetleri çözmeye çalışırken diğer yandan aşık olup, kalbi kırılan takım elemanları, Türkiye’nin siyasi gündemine gönderme yapmaya devam eder. Gazetecilerin yazdıklarından dolayı hapse atıldıkları, amirinden değil de abisinden emir alan polis memurlarının ortalıkta cirit attığı, “Ben bu ülke için çok kurşun sıktım.” diyen yasal katillerin ellerini kollarını sallayarak müsteşarlarla birlikte ihalelere girdikleri bir ülkede, eğer bir gün huzur olacaksa, bu ancak gerçekleri korkusuzca ortaya koyabilen, kimsenin adamı olmayan ama sadece ve sadece adalete hesap veren polis memurlarının eliyle olacaktır. Umut varsa bu ancak gerçeğe inanan, demokrasiye ve cumhuriyete saygılı, ırkçı ve şovenist zihniyetten uzak devlet memurlarıyla mümkündür. Behzat’ın Harun’a dediği “Herkes yamuk oğlum, biz düzgün olsak ne olacak?” cümlesini haksız çıkarmak yine Behzat’ın ve onun gibi “kimsenin adamı olmayan” polislerin elindedir.
Ali Rıza Arıcan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder