Yıllar önce yazdığım bir öykü. Bu sabah okuyunca, o zamanlar yazı konusunda ne kadar acemi olduğumu gördüm. Önce cümleleri düzelteyim, güzelleştireyim dedim ama mazinin anısına haksızlık olmasın diye bir iki imla hatasının dışında bir şeye dokunmaya kıyamadım. Sonuçta, o zaman yazılmış, o zamanın A'sını yansıtan bir öykü. Bıraktım öyle kalsın. Kimi zaman küller ateşten daha öğretici olurlar...
A. A.
KUANTUM VE AHLÂK
Toplantı, Eğitim Bakanının geç kalması dolayısıyla zamanında başlayamadı. Oysa bütün il eğitim müdürleri, toplantıya danışman olarak çağrılan fizik ve etik hocaları tam zamanında toplantının yapılacağı salona gelip, beklemeye başlamışlardı. Toplantıya katılmak zorunda bırakılıp da bir saattir boşuna bekleyen herkes sıkılmıştı. Bir etik hocası oturduğu yerden sürekli bağırarak konuşuyor, bu toplantının anlamsız olduğu için zaten yapılmasının bir faydasının olmadığını haykırıyordu, Eğitim bakanının zaten ahlak bakımından salondaki herkesten düşük derecede olduğunu, öyle olmasaydı bu kadar geç kalmayacağını sürekli tekrar ediyordu. Salondaki uğultu sürekli arttığı için her iki dakikada bir mikrofonu eline alan bir görevli “Değerli Misafirler! Lütfen sessiz olalım. Bakan Bey çok kısa bir süre içersinde burada olacak.” deyip uğultunun içersine karışıyordu. Bir saatlik bir gecikmeden sonra bakan bey nihayet salona girebildi. Toplantı hemen başladı…
Bakan toplantının amacını anlatarak başladı konuşmaya. Lise son sınıf müfredatında Kuantum Mekaniği ve Olasılık derslerinin okutulmasının gençleri nasıl bir ahlaki sorumsuzlukla karşı karşıya bırakacağından, kuantum mekaniğinin öngördüğü belirsiz ve kaotik dünya görüşünün gençlerin kafalarını bulandıracağından söz etti önce. Ona göre kuantum mekaniği genç beyinlerin bilime ve ahlaka olan inançlarını sarsmaktan başka bir işe yaramıyordu. Eğer evren klasik fizikçilerin dediği gibi bir düzenin, bir matematiksel dizgenin ürünü değilse, gençlere nasıl izah ederdik ahlakın insan yaşamını güzelleştirdiğini, nasıl izah ederdik dinin insan yaşamındaki önemli rolünü… Hem Tanrı’yı nasıl kanıtlardık amaçbilimsel yöntemlerden yoksun bir eğitim sistemiyle. Ayrıca Kuantum mekaniği henüz klasik fizik gibi oturmuş bir bilimsel kuram değildi. Yani bir Newton Fiziği gibi sınanıp, değerlendirilmiş bir kuram olmaktan çok uzakmış. Kuantum Mekaniğinin soruları yanılarından çok bir kuram olduğu için kuşkuyla karşılanmayı hak ediyormuş. Olasılık derslerinin de bu konuya destek olduğunu, gençleri düzensiz bir dünyaya davet ettiğini ekledi son olarak. Eğer gençlerin ahlaksız, dinsiz, serseri olmamalarını istiyorsak lise müfredatından olasılık ve kuantum mekaniği derslerinin kaldırılması gerektiğini söyledi sözlerini bitirmek üzereyken. Bu toplantının amacının da bu konuyu konuşup, bir açıklığa kavuşturmak olduğunu, salonda bulunan tüm bilim adamı hocalara toplantıya katıldıkları için tek tek teşekkür ettiğini söyleyip kürsüyü bıraktı. Bakan’dan hemen sonra sözü bir Fizik Profesörü aldı…
Fizik Profesörü herkesin sandığı gibi yaşlı birisi değildi. En fazla kırk yaşında idi ama yine de yürüyüşüne yaşlı bir adamın kendisine olan güveni hakimdi. Mikrofona yaklaşarak konuştuğu için ilk söyledikleri anlaşılmadı. Sonra kendi söylediklerini kendisi de anlayamadığı için olsa gerek mikrofona yapışmış gibi görünen kafasını azıcık geri çekti. Sesi çatallı çıkıyordu. Aldırmadan devam etti: Kuantum Mekaniğinin lise müfredatından çıkarmanın akıllıca bir yenilik olmayacağını, hatta geriye dönmek olacağını, gençlerin bugünkü ahlaksızlıklarının nedenini kuantum mekaniğinde ya da olasılık hesaplarında arayacağımıza toplumsal sorunlara eğilmemiz gerektiğini, kuantum ile ahlak arasındaki ilişkinin birbirlerini etkilemeyecek kadar ihmal edilebilir olduğunu söyledi öncelikle. Sonra da kuantum mekaniğinin herkesin sandığı gibi kaotik bir evreni öngörmediğini, bunun ilk bakışta böyle göründüğünü söyledi. Tam bunları söylerken, saçı birbirine karışmış, çizgili gravat giyinen bir adam sesini iyice yükselterek bağırdı:
- Tanrı zar atmaz diyen Einstein değil miydi sayın hocam? Neden itiraz ediyorsunuz bakan beyin söylediklerine?
Kürsüde zaten zor duran profesör bu söylenenler karşısında ne diyeceğini bilemedi. O masasında ve labaratuarında bir aslan gibi atik ve hızlı idi ama mikrofanlar politikacılar ve onların şakşakçıları içindi. Bir süre öylece durdu ve sonra kendini toparlayarak – Evet! Haklısınız ama bu Einstein’ın haklı olduğunu göstermez. Einstein koyu bir yahudi idi ve en büyük korkularından birisi Tanrı inancına toz konduracak bir bilimsel kuramın bilimsel çevrelerce kabul edilmesiydi. Netekim Bohr’un Einstein’a verdiği yanıt daha önemlidir bence. ..
Profesör daha sözünü bitirmemişti ki aynı adam tekrar seslendi kürsüye doğru: - Ne demiş Bohr? Hem Bohr neden bu kadar önemli sizin için?
Profesör kendini bu defa çabucak toparladı. Bohr –“Tanrı ne yapacağını bize sormaz” demiştir- dedi. Konuşmaya devam etti: -Kuantum Mekaniği Tanrı’yı yok saymaz efendim. Bunu böylece anlamak kuantum mekaniğini anlamamak, atoma, protona, elektrona saygısızlık etmektir- dedi sesini yükselterek. Sesini neden yükselttiğini o da bilmiyordu ama artık kendini durduramayacağını sezmişti. Hızlı hızlı konuşmaya başladı:
- Politikacılar gençlerin yaptıkları serseriliklerin kaynağını bilimsel teorilerde arayacaklarına, kendi hatalarına baksınlar. Kuantum dünyasındaki belirsizlik ile dış dünyadaki gözlemlenebilir düzensizlik arasında hiç bir bağ yoktur. Kuantum mekaniği ne bazıların söylediği gibi insanların umudunu köreltir ne de insanları yaşamdan soğutur. Evet! Elektronların devinimlerinde gözlemlenen bir belirsizlik vardır ve bu belirsizlik doğanın kendisinden kaynaklanır. Doğada belirsizlik olduğunu bilen lise öğrencisini hangi etken uyuşturucu kullanmaya, kavga etmeye, adam öldürmeye, içki müptelası olmaya iter? Gençleri ahlaksız yapan şey atom altında kendi halinde dönüp duran elektronlar değildir efendim! Politikacıların uyguladıkları yanlış yöntemler sonucu önü alınamayan yoksulluk, ekonomik sorunlar, eğitimsizlik, bilimsel düşünmeyen insanların artan sayısı… Bütün bunları görmezlikten gelip, suçu kuantum mekaniğinde aramanın ahmaklık olduğunu söylememe izin verin. Daha önce Darwin Kuramını çocuklara öğretmediniz de ne oldu? Çocuklarımız çok mu ahlaklı oldu Darwin’siz bir dünyada? Hem bugün Kuantum Mekaniğini müfredattan çıkaran zihniyet, ilerde de eşkenar üçgenleri Marksizm’i ve sosyal eşitliği öngördüğü için, çemberi ve küreyi idealizmi öngördüğü için, sayılar kuramını Tanrı’dan başka bir sonsuzluk kavramını kabul ettiği için müfredattan çıkarmak isteyebilir.
Profesörün bu son sözleri salonda zaten var olan uğultuyu dayanılmaz bir hale getirmişti. Profesör sinirli bir halde kürsüyü terketti ve yerine oturdu. Bütün bu olanları sessizce koltuğunda izleyen bakan elindeki kağıda notlar almaya devam ediyordu. Bir sonraki konuşmacı kürsüye gelene kadar uğultu devam etti. Konuşmacı, bakan bey gelmeden önce şikayet edip duran etik profesörü idi. Sert ve kendinden emin adımlarla kürsüye geldi.
Çok konuşmayacağını, zaten bu konuda çok konuşmanın aptallık olduğunu, buraya da emir vaki ile geldiğini söyledi önce. Sonra gençlerin dindar ya da dinsiz olmaları ile onların ahlaksız olmaları arasındaki ilişkinin sanıldığı gibi geçerli olmadığını, insanların dinsiz ve iyi olabilecekleri gibi dindar ve kötü de olabileceklerini anlattı güncel örneklerle… Kuantum Mekaniği ile çok ilgilenmediğini ama bilimsel bir kuramın lise müfredatından çıkarılmasının öğrencilerin davranışlarında en ufak bir davranış değişikliği yaratmayacağını, hatta onları daha bilgisiz ve meşguliyetsiz yapacağı için böyle bir uygulamanın gençleri daha çok serseriliğe sürükleyeceğini anlattı. Yapılması gereken şeyin Kuantum Mekaniği ile ilgisi olmadığını, onun yerine okullara etik dersi konması gerektiğini, insanların Tanrı’ya inanıp inanmamalarının, laik olduğu için dünya çapında örnek alınan ülkemizin hükümetini hiç ilgilendirmediğini ama bunun yanında gençlerin ahlaklı olmalarının başta hükümeti ardından da tüm halkı çok yakından ilgilendirdiğini söyledi.
Bu son sözlerini söyledikten sonra salon bir anda ikiye bölündü. Bir grup yuh çekip, “Seni ateist! Gençleri de kendin gibi yapacaksın değil mi?” derken, diğer grup çok yaşa sesleri ile alkışlıyordu profesörü…
Toplantı bu noktadan sonra devam etmedi… Ne herhangi bir karar alınabildi ne de eski belirsizlikten bir adım öteye gidilebildi. Bakan karmaşadan fırsatını bulup toplantıyı terketti…
Kuantum Mekaniği ise hiç bir zaman müfredattan çıkarılmadı…
A. A.
A. A.
KUANTUM VE AHLÂK
Toplantı, Eğitim Bakanının geç kalması dolayısıyla zamanında başlayamadı. Oysa bütün il eğitim müdürleri, toplantıya danışman olarak çağrılan fizik ve etik hocaları tam zamanında toplantının yapılacağı salona gelip, beklemeye başlamışlardı. Toplantıya katılmak zorunda bırakılıp da bir saattir boşuna bekleyen herkes sıkılmıştı. Bir etik hocası oturduğu yerden sürekli bağırarak konuşuyor, bu toplantının anlamsız olduğu için zaten yapılmasının bir faydasının olmadığını haykırıyordu, Eğitim bakanının zaten ahlak bakımından salondaki herkesten düşük derecede olduğunu, öyle olmasaydı bu kadar geç kalmayacağını sürekli tekrar ediyordu. Salondaki uğultu sürekli arttığı için her iki dakikada bir mikrofonu eline alan bir görevli “Değerli Misafirler! Lütfen sessiz olalım. Bakan Bey çok kısa bir süre içersinde burada olacak.” deyip uğultunun içersine karışıyordu. Bir saatlik bir gecikmeden sonra bakan bey nihayet salona girebildi. Toplantı hemen başladı…
Bakan toplantının amacını anlatarak başladı konuşmaya. Lise son sınıf müfredatında Kuantum Mekaniği ve Olasılık derslerinin okutulmasının gençleri nasıl bir ahlaki sorumsuzlukla karşı karşıya bırakacağından, kuantum mekaniğinin öngördüğü belirsiz ve kaotik dünya görüşünün gençlerin kafalarını bulandıracağından söz etti önce. Ona göre kuantum mekaniği genç beyinlerin bilime ve ahlaka olan inançlarını sarsmaktan başka bir işe yaramıyordu. Eğer evren klasik fizikçilerin dediği gibi bir düzenin, bir matematiksel dizgenin ürünü değilse, gençlere nasıl izah ederdik ahlakın insan yaşamını güzelleştirdiğini, nasıl izah ederdik dinin insan yaşamındaki önemli rolünü… Hem Tanrı’yı nasıl kanıtlardık amaçbilimsel yöntemlerden yoksun bir eğitim sistemiyle. Ayrıca Kuantum mekaniği henüz klasik fizik gibi oturmuş bir bilimsel kuram değildi. Yani bir Newton Fiziği gibi sınanıp, değerlendirilmiş bir kuram olmaktan çok uzakmış. Kuantum Mekaniğinin soruları yanılarından çok bir kuram olduğu için kuşkuyla karşılanmayı hak ediyormuş. Olasılık derslerinin de bu konuya destek olduğunu, gençleri düzensiz bir dünyaya davet ettiğini ekledi son olarak. Eğer gençlerin ahlaksız, dinsiz, serseri olmamalarını istiyorsak lise müfredatından olasılık ve kuantum mekaniği derslerinin kaldırılması gerektiğini söyledi sözlerini bitirmek üzereyken. Bu toplantının amacının da bu konuyu konuşup, bir açıklığa kavuşturmak olduğunu, salonda bulunan tüm bilim adamı hocalara toplantıya katıldıkları için tek tek teşekkür ettiğini söyleyip kürsüyü bıraktı. Bakan’dan hemen sonra sözü bir Fizik Profesörü aldı…
Fizik Profesörü herkesin sandığı gibi yaşlı birisi değildi. En fazla kırk yaşında idi ama yine de yürüyüşüne yaşlı bir adamın kendisine olan güveni hakimdi. Mikrofona yaklaşarak konuştuğu için ilk söyledikleri anlaşılmadı. Sonra kendi söylediklerini kendisi de anlayamadığı için olsa gerek mikrofona yapışmış gibi görünen kafasını azıcık geri çekti. Sesi çatallı çıkıyordu. Aldırmadan devam etti: Kuantum Mekaniğinin lise müfredatından çıkarmanın akıllıca bir yenilik olmayacağını, hatta geriye dönmek olacağını, gençlerin bugünkü ahlaksızlıklarının nedenini kuantum mekaniğinde ya da olasılık hesaplarında arayacağımıza toplumsal sorunlara eğilmemiz gerektiğini, kuantum ile ahlak arasındaki ilişkinin birbirlerini etkilemeyecek kadar ihmal edilebilir olduğunu söyledi öncelikle. Sonra da kuantum mekaniğinin herkesin sandığı gibi kaotik bir evreni öngörmediğini, bunun ilk bakışta böyle göründüğünü söyledi. Tam bunları söylerken, saçı birbirine karışmış, çizgili gravat giyinen bir adam sesini iyice yükselterek bağırdı:
- Tanrı zar atmaz diyen Einstein değil miydi sayın hocam? Neden itiraz ediyorsunuz bakan beyin söylediklerine?
Kürsüde zaten zor duran profesör bu söylenenler karşısında ne diyeceğini bilemedi. O masasında ve labaratuarında bir aslan gibi atik ve hızlı idi ama mikrofanlar politikacılar ve onların şakşakçıları içindi. Bir süre öylece durdu ve sonra kendini toparlayarak – Evet! Haklısınız ama bu Einstein’ın haklı olduğunu göstermez. Einstein koyu bir yahudi idi ve en büyük korkularından birisi Tanrı inancına toz konduracak bir bilimsel kuramın bilimsel çevrelerce kabul edilmesiydi. Netekim Bohr’un Einstein’a verdiği yanıt daha önemlidir bence. ..
Profesör daha sözünü bitirmemişti ki aynı adam tekrar seslendi kürsüye doğru: - Ne demiş Bohr? Hem Bohr neden bu kadar önemli sizin için?
Profesör kendini bu defa çabucak toparladı. Bohr –“Tanrı ne yapacağını bize sormaz” demiştir- dedi. Konuşmaya devam etti: -Kuantum Mekaniği Tanrı’yı yok saymaz efendim. Bunu böylece anlamak kuantum mekaniğini anlamamak, atoma, protona, elektrona saygısızlık etmektir- dedi sesini yükselterek. Sesini neden yükselttiğini o da bilmiyordu ama artık kendini durduramayacağını sezmişti. Hızlı hızlı konuşmaya başladı:
- Politikacılar gençlerin yaptıkları serseriliklerin kaynağını bilimsel teorilerde arayacaklarına, kendi hatalarına baksınlar. Kuantum dünyasındaki belirsizlik ile dış dünyadaki gözlemlenebilir düzensizlik arasında hiç bir bağ yoktur. Kuantum mekaniği ne bazıların söylediği gibi insanların umudunu köreltir ne de insanları yaşamdan soğutur. Evet! Elektronların devinimlerinde gözlemlenen bir belirsizlik vardır ve bu belirsizlik doğanın kendisinden kaynaklanır. Doğada belirsizlik olduğunu bilen lise öğrencisini hangi etken uyuşturucu kullanmaya, kavga etmeye, adam öldürmeye, içki müptelası olmaya iter? Gençleri ahlaksız yapan şey atom altında kendi halinde dönüp duran elektronlar değildir efendim! Politikacıların uyguladıkları yanlış yöntemler sonucu önü alınamayan yoksulluk, ekonomik sorunlar, eğitimsizlik, bilimsel düşünmeyen insanların artan sayısı… Bütün bunları görmezlikten gelip, suçu kuantum mekaniğinde aramanın ahmaklık olduğunu söylememe izin verin. Daha önce Darwin Kuramını çocuklara öğretmediniz de ne oldu? Çocuklarımız çok mu ahlaklı oldu Darwin’siz bir dünyada? Hem bugün Kuantum Mekaniğini müfredattan çıkaran zihniyet, ilerde de eşkenar üçgenleri Marksizm’i ve sosyal eşitliği öngördüğü için, çemberi ve küreyi idealizmi öngördüğü için, sayılar kuramını Tanrı’dan başka bir sonsuzluk kavramını kabul ettiği için müfredattan çıkarmak isteyebilir.
Profesörün bu son sözleri salonda zaten var olan uğultuyu dayanılmaz bir hale getirmişti. Profesör sinirli bir halde kürsüyü terketti ve yerine oturdu. Bütün bu olanları sessizce koltuğunda izleyen bakan elindeki kağıda notlar almaya devam ediyordu. Bir sonraki konuşmacı kürsüye gelene kadar uğultu devam etti. Konuşmacı, bakan bey gelmeden önce şikayet edip duran etik profesörü idi. Sert ve kendinden emin adımlarla kürsüye geldi.
Çok konuşmayacağını, zaten bu konuda çok konuşmanın aptallık olduğunu, buraya da emir vaki ile geldiğini söyledi önce. Sonra gençlerin dindar ya da dinsiz olmaları ile onların ahlaksız olmaları arasındaki ilişkinin sanıldığı gibi geçerli olmadığını, insanların dinsiz ve iyi olabilecekleri gibi dindar ve kötü de olabileceklerini anlattı güncel örneklerle… Kuantum Mekaniği ile çok ilgilenmediğini ama bilimsel bir kuramın lise müfredatından çıkarılmasının öğrencilerin davranışlarında en ufak bir davranış değişikliği yaratmayacağını, hatta onları daha bilgisiz ve meşguliyetsiz yapacağı için böyle bir uygulamanın gençleri daha çok serseriliğe sürükleyeceğini anlattı. Yapılması gereken şeyin Kuantum Mekaniği ile ilgisi olmadığını, onun yerine okullara etik dersi konması gerektiğini, insanların Tanrı’ya inanıp inanmamalarının, laik olduğu için dünya çapında örnek alınan ülkemizin hükümetini hiç ilgilendirmediğini ama bunun yanında gençlerin ahlaklı olmalarının başta hükümeti ardından da tüm halkı çok yakından ilgilendirdiğini söyledi.
Bu son sözlerini söyledikten sonra salon bir anda ikiye bölündü. Bir grup yuh çekip, “Seni ateist! Gençleri de kendin gibi yapacaksın değil mi?” derken, diğer grup çok yaşa sesleri ile alkışlıyordu profesörü…
Toplantı bu noktadan sonra devam etmedi… Ne herhangi bir karar alınabildi ne de eski belirsizlikten bir adım öteye gidilebildi. Bakan karmaşadan fırsatını bulup toplantıyı terketti…
Kuantum Mekaniği ise hiç bir zaman müfredattan çıkarılmadı…
A. A.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder