Bu Blogda Ara

20 Temmuz 2011

Kum Gibi

KUM GİBİ

Kobo Abe’nin “Kum Tepesindeki Kadın” (Suna No Onna) romanından aynı adla uyarlanan filmini izledim geçen hafta. Deniz kenarında, çölümsü bir ortamda tek başına gezinen bir böcekbilimcinin hikayesi anlatılıyor filmde. Kum hakkında geniş bilgisi olan filmin kahramanı, son otobüsü kaçırdığı için kalacak yer bakmaktadır. Civardaki köylüler, kum tepelerinin arasına kalmış bir barakayı gösterirler adama. İpten bir merdivenle iner aşağıya adam, orada kendisini bekleyen kadının varlığıyla irkilir önce, şaşırır tek başına bir kadının böylesine bir yerde yaşamak istemesine. Kadın adama yemek yapar, yatacağı temiz bir yatak gösterir. İlginç olan barakanın üzerine sürekli kum yağmasıdır. Kadın her gece saatlerce kumları temizler. Temizlemezse kumlar evi altına alıp, yok edecektir. Bu baraka yok olursa tüm köy yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bir çeşit Sisyphus işkencesi. O gece kahramanımız, kadının kocasının ve kızının bir kum fırtınasına kurban gittiğini öğrenir. “Kum yutar insanı.” der kadın. Tıpkı zaman ve olaylar gibi...

Sabah olunca adam otobüse binip geri dönmek ister ama yukarıdan sarkıtılan merdiven yoktur artık. Bir tuzağa kurban gittiğini anlar. Kaçmak için uzun süre uğraşır ama kumdan duvarlar sürekli üzerine göçer, yerinde sayar saatlerce uğraşmasına rağmen. Sonunda yenilgiyi kabul etmiş gibi görünüp kadınla, yani aynı zamanda kumla birlikte yaşamaya başlar.Kadın kumdur ve kum her yerdedir, içimizde, dışımızda, üstümüzde, altımızda. Uyurken yorgan gibi kaplar adamın bedenini kum, uyanınca kapı ağzında biriken kumlarla boğuşmak vardır. Kum, tıpkı toz gibi, evrenseldir. Mekanı çevrelediği için her boşluğu doldurur, her deliğe girer. Kendisine benzemeyen her şeyi kendisine benzetir.

Kadın topladığı kumu köylülere satmaktadır. Köylülerde yasak olmasına rağmen kadından aldıkları kumu inşaat şirketlerine satıp, kadına iaşe göndermektedir. Adam ise kumdan hapishanesinden çıkmanın yollarını aramakla meşguldür. Albert Camus’nun “Veba” romanında olduğu gibi doğayla mücadelede bilimsel yöntemler geliştiren insanın inadı ve savaşma ruhu vardır adamda. Oysa kum sadece görünmez bir düşman değildir, aynı zamanda mağlup edilmesi olanaksızdır. Tutsak ettiği insanın dışarıya gözlerini kapar ama aynı insanın kendi içindeki aynalara vakit ayırmasını sağlar. Kum ayna halini alır çöldeki seraplarda. Mecnun’un Leyla’yı gördüğü bir serap olur kum taneleri. Susuz kalanın vahalara saldırdığı, acıkanın meyve bahçelerine daldığı bir serapzadedir kum tepelerinin arasında sıkışmış insan. İradesi ve korkuları arasında kalmış, her daim teslim olmaya zorlanan bir zavallıdır. Bu yokediciliğe rağmen adam vazgeçmez ve sonunda kaçmayı başarır.

Gece yarısı çölün yönsüzlüğünde koşarken bir bataklığa saplanır. Köylüler tarafından kurtarılır ve tekrar aynı barakaya gönderilir. Özgürlüğe ramak kalmışken her şeyi berbat etmiştir. Geri dönünce kumla barışık yaşamaya çalışır. Karga yakalamak için açtığı kuyuda tatlı su bulunca, suyun kalitesini ve miktarını arttırmak için bilimsel bir çaba içine girer. Çeteleler tutar, ölçümler yapar. Artık kumla düşman değildir, kumu yardımcısı yapmıştır. Mahpus hayatını, buluşu ile renklendirir. Bu arada kadın hamile kalır ama bebek rahim dışında büyümektedir. Köylüler ikisini de almak için geldiklerinde adam gitmek istemez. Kadın hekime gider, adam kumun hep zihinsel hem de bedensel bir kölesi haline geldiği için dışarısını artık görmemektedir. Ne arkada kalan gözüyaşlı annesi ne de geride bıraktığı işi umurundadır artık. Kum kanına girmiş, damarlarına sızmıştır. İçine aldığı her şeyi eriten, çürüten kum tanecikleri adamın benliğini esir almış, eskisinin kokuşmuş kalıntılarından yeni bir adam yaratmıştır. Geçmişi silmiş, üzerine yeni bir kent, yeni bir hayat inşa etmiştir.

Kum, rüzgarın savurduğu, yeri yurdu olmayan tanecikler... Kum, tepeleriyle ve çukurlarıyla bakanı içine çeken, ruhsuz, hissiz parçacıklar... Kum, zaman gibi üzerimizden geçen, altında bıraktığını görünmez kılan, aşkları ve gözyaşlarını hiç yokmuş sayan sinsi bir düşmandır.

İçinde yaşadığımız toplum ve kuralları da insanı eğitir, değiştirir, çürütür, kokutur, hasta eder, yıkar yenisini getirir, bozar, kırar, evirir, çevirir, düşman eder, arkadaş eder, aşık eder, maşuk eder, kalbini kırar, kalbini yapar, gururunu incitir, gururunu okşar, hatasını yüzüne vurur, hatasını hoşgörür...

Kısacası toplum ve kuralları bizi biz eder...

Tıpkı kum gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder