Bu Blogda Ara

12 Temmuz 2011

İŞGAL

Sabah, kapıdan gelen korkutucu gürültüyle uyandım. Ne olduğunu anlamam uzun sürmedi. Mahallenin bekçisi yine rahatsız ediyordu sabahın köründe. Son on yıldır aralıklı olarak gelir bu adam kapıma. Canı sıkıldığında ya da kaymakamlıktan eline bir yazı ulaştığında hemen beni bulur rahatsız etmek için. Geçmişimde yaşadığım bazı yanlışlarım yüzünden beni sürekli takip eder, sürekli göz hapsinde tutar. Ne kadar dil döktüysem de boşuna. Mahallenin tüm gücü onun elinde. Kabadayılar onu destekliyorlar, onun yardımıyla yaşayan dilenciler de. Hem sonra polis de onun arkasında. Ağzından hiç çıkarmadığı sakız: “Kendisinin mahallenin güvenliğinden sorumlu olduğu ve bu görevi yerine getirmek için elinden geleni yapacağı” yalanı. Nasıl da vuruyor kapıya öyle! Kapıyı açmazsam kıracak elbet! Sonra da beni suçlayacak çürük kapıyı evimde barındırıp, komşularımın yaşamını tehlikeye attığım için.
Kapıya vuruyor çünkü biliyor içeri başka türlü girmesinin komşular ve kanun adamlarınca uygun görülmeyeceğini. Hızlı hızlı vuruyor ki yüreğime korku salsın, beni daha kapıyı açmadan korkutsun... Oysa ben artık yutmuyorum bu numaraları. Tam on yıldır hep aynı mazaret, tam on yıldır hep aynı zırvalıklar. Neymiş efendim, evimde komşularımı zehirleyecek tehlikeli maddeler barındırıyormuşum. Bu maddeler ile kendi ailemi de zehirliyormuşum hatta gözle kaş arasında ailemin bazı üyelerini öldürmüşüm bile. Hatta dışarıda suç işleyen katillere de kendi evimden zehir sağlıyormuşum. Yok daha neler efendim!
Hani onları evime almamış olsam, hani her yeri didik didik etmemiş olsalar, hani tüm komşular ve işi bilenler bir olup evimi alt üst etmemiş olsalar, onlara hak vereceğim kuşkularından dolayı ama durum hiç de öyle değil. Geçmişte yapmış olduğum bazı pislikler varmış ve bu pislikler beni onların gözünde başlı başına bir sorun haline getirmiş. Yapmadım demiyorum ama yine de yaptıklarım evimin işgalini gerektirmez. Kan kanla temizlenmez... Benim varlığım başta içinde yaşadığımız apartmandaki komşuların yaşamlarını tehlikeye atıyormuş. Geldiler efendim! Geldiler! Hep birlikte geldiler! Evin altını üstüne getirdiler, bakmadıkları delik, ellerindeki aletlerle ölçmedikleri nokta kalmadı evin içer’sinde. Açıkçası ne yapacağımı şaşırdım. Üst katta bir komşu evinde zehir bulundurduğunu açık açık söylüyor ama ona dokunan yok! Ne varsa bende! İlla evime polisle birlikte girecekler. İlla evin içinde silah patlatıp beni hapse göndermek için bahane bulacaklar. Tabii bunun için önce benim evi terk etmemi isteyecekler. Ama şimdilik bunun için yeteri kadar kanıtları yok. Ne evime polisle birlikte girip evin içinde silah patlatmak için yetkileri var ne de bunu yapacak cesaretleri! Hem onlar evime böyle silahlarla gelecekler de benim ailemin elleri armut mu toplayacak? Savaşacaklar tabii! İster ailem benden razı olmasın ister beni çok sevsinler bu sonuç değişmeyecektir. Ailemin tüm fertleri evin kutsallığına inanmış kişilerdir. Kapıdan içeriye zorla giren adamlar ister onları kurtarmaya geldiklerini söylesinler ister onları öldürmeye geldiklerini söylesinler benim ailemin her bir üyesi bu yabancı güçler karşısında taştan bir duvar haline geleceklerdir. İşte toplandılar bile! Kapının arkasındaki gürültü artıyor her geçen saniye! Birazdan kırılacak kapı...
İşte kırıldı ve içeriye doldu yüzlerce silahlı polis. Kimileri ilk anın şaşkınlığıyla birbirlerine ateş ettiler, birbirlerini yaraladılar. Sonrasında ailemin üyelerine ateş açtılar. Ben “Masumları öldürüyorsunuz! Bunu yapmaya hakkınız yok! Kanunları ayaklar altına alıyorsunuz!” diye haykırdıkça onlar sürekli kaza olduğundan bahsediyorlardı. Asıl amaçlarının ben olduklarını ve beni ele geçirmeden bu evden ayrılmayacaklarını söylüyorlardı. Ailem beni savunmaya çalışıyor, bir kısmı ise bana tıpkı kapının dışından gelenler gibi saldırıyordu. Kaos işgalcilerin işine gelmişti. Bir üst katta yaşayan hasta komşum onlara yardım etmeyeceğini söylemişti bir kaç hafta önce. Ama alt kattaki komşum kendi evinden benimkine yol açar gibi bir delik açtı evimin tabanında. Her taraf ateş oldu, duman oldu... Aynı anda hem kapıdan hem de alt kattan açılan delikten girdiler. Ailemin üyeleri sağda solda acı çekiyorlar. Herkes bir tarafa dağıldı, etraf kan içinde. İşte beni de aldılar, götürüyorlar. Nereye gittiğimi bilmiyorum. Tek istediğim şey bir an önce ölmek ve görebilirsem son bir defa bekçinin suratına tükürmek... Beni mahallenin öteki ucundaki karakola götürüyorlar. Sözde mahkemeye çıkaracaklarmış...
* * *
İçinde bulunduğum bu karanlık odada uzun süre düşündüm. Öldürülen ailemi, beş para edilen gururumu düşündüm. İyi bir adam değilim! Bunu kabul ediyorum. Geçmişimde ben de adam öldürdüm, ben de çok kan akıttım basit sorunlar için. Peki bugün başıma gelenler bunun bir sonucu mu? Evimde öldürülen masumların ne günahları vardı da öldürüldüler yasal kurşunlarla? Hem kim verdi onlara benim evimi bu şekilde işgal etme hakkını? Hem onların derdinin zehir falan olduğuna da inanmıyorum. Bekçi mahallenin bu tarafında kontrolü ele geçirmek için kendisine karakol arıyor. Benim evin içindeki eşyalardan dolayı zenginliği ise dillere destan... Evimi işgal etti ve tüm zenginliklere kondu. Hem kendisine bu yolla gelir sağlayacak hem de mahallenin bu kısmını daha çok kontrol altına alacak. Peki bu oyun daha ne kadar sürecek? İşte hedefine ulaştı! Evimi işgal etti, beni evimden dışarı çıkardı, ailemin bir kısmını öldürdü, bir kısmını ise bana karşı savaşmaları için kandırdı... İstediğine ulaştı ve bütün mahalle sesini çıkarmadı o istediğine kavuşurken... Ben evimden uzaktayım ama bu beni rahatsız etmiyor... İşte oturuyorum karanlık bir odada... Bekliyorum mahkeme saatinin gelmesini...
* * *
Akşam üzeri evden gelen bir haberle sarsılıyorum. Evimde zehirli madde bulmuşlar. Şaşırmıyorum ama yine de üzülüyorum... Düşünüyorum... İçimden “Evimi işgal etmeye gücü yetenler, muhakkak evime zehirli maddeler yerleştirmeye de muktedirdirler” diyen bir ses öylesine geçiyor kafamın içinden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder