2001 yılında yazılmış bir metin. Neden yazdım, neler düşündüm yazarken hatırlamıyorum. Demek o zamanlar Türkçe klavyem bile yokmuş. Bilgisayarım var mıydı onu bile hatırlamıyorum. Noktasına, virgülüne dokunmadan aşağıya koyuyorum metni. Biraz uzun ama olsun, maksat metin birbiri içine girmiş klasörlerin derinliklerinde kaybolmasın.
Sevgili Dostum Ahmed Cem Sancili’ya en
icten hurmet ve sevgilerimle….
YOL
(1)
Hicbir seye
sirf duymus oldugunuz icin inanmayin . Hicbir seye sirf pek cok kisi oyle
soyledigi icin ya da herkes o sekilde bilinmesini istedigi icin inanmayin.
Geleneklere sadece yuzyillardir sure gelen nesillerin bir mirasi oldugu icin
sahip cikmayin.Sadece ve sadece , kendi gozlemleriniz ve cozumlemelerinizin
sonucunda , buldugunuz seyin dogru ve sizin icin faydali olduguna inaniyorsaniz
onu kabul edin ve yasaminizda uygulamaya koyun…
Gotama Buda
Kacinci kent bu terkettigim ? Ne ariyordum ?
Neyi bulmayi umuyordum ? Her ne sekilde olursa olsun , bir sey bulamamis olma
dusuncesi rahatsiz etmiyordu beni.Yasam degil mi bu ? Yoldayim iste ! Bir o
kentte bir bu kentte. Sorgulayacak kimsenin olmamasi hayati anlamsiz yapiyor
gibi gorunse bile hic te oyle degil ! Yasam yasamak icindir.Daha genel bir
ifade ile yasam, yasadigim herseydir.Yeryuzundeki insan sayisi kadar yasamin
farkli tanimi vardir.Cunku herkes kendi yasamindan sorumludur ve herkes kendi
yasamini yaratir.Kendi yasamini yaratmak ise insanin en birinci gercegidir
inanmasi gereken. Bunun disinda gercek aramak lukse kacmaktir.Yasamak ise yolda
olmaktir.Yurumek , kosmak , surunmek ama hep yolun uzerinde bir yerlerde olmak.Iste
ben de yuruyordum su anda…Yolda idim tum varligimla ve daha uzun sure yollarda
olacaktim.Yolun nereye gittigi ise kimi ilgilendirir bilmem ! Bu benim yolumdu
ve benden baskasi yurumuyordu bu yolda.O halde kim sorgulayacakti bu yolun
nereye gittigini ? Butun mesele yolun uzerinde mumkun oldugunca uzun sure var
olabilmek.Yolun bittigini farkettiginde yeni yollar kesfetmek .Daha once
denenmis test edilmis yollarda yurumek olmamali yasam ! Yasamak , yuruyorken
yolu yaratmak , adim taslarini onune dizerek yurumek.Varmak icin degil ,
yurumek icin yurumek . Yuruyebildigin yere kadar…
Iste
simdi yine bir yolda idim ve yuruyordum.Ilk defa boyle kucuk bir koyde
ogretmenlik yapacaktim ve bu beni fazlasiyla heyecanlandiriyordu.Daha once bu
ulkenin bir cok farkli kentinde calistim ama nedense hep bir seylerin eksik
oldugunu hissettim.Belki bu kent yasaminin suniliginden ileri geliyordu belki
yasamayi unutup kendi yollarini degil de kendilerine gosterilen denenmis ve
onaylanmis yollari yurumenin getirdigi bir ikiyuzluluk idi.Kent yasami ,
insanin kendisini tanimasina engel oluyordu.Kendinden uzaklasan insan her gecen
gun daha bir zayifliyor fakat bunu tam tersi sekilde algiliyordu.Kuculuyordu
insanlar , herseylerini yitiriyorlardi ama bunun farkina varmak icin gereken “kendinin
farkinda olma” kabiliyetini coktan yitirmislerdi.Ben de bu yuzden mi kent
yasamindan bu sekilde kendimi cekip bu koye geldim ? Nedenini tam olarak
bilmiyorum ama sanirim denemek istiyorum farkli bir yasami.Kendimi bildim
bileli buyuk kentlerin insani yutan , ezen , zavallilastiran goruntusu ile
basbasayim.Kentte yasayan bir insan kentin bir parcasi olamiyor cunku herseyi
idare eden bir yapaylik var.Bu yapayligin adi
bazen para , bazen teknoloji , bazen hizli iletisim olanaklari bazen de
insani her gecen gun biraz daha zavallilastiran ve cahil birakan populer kultur
hastaligi. Para , insani o kadar kopariyor ki dogadan bunun olcegini koymaya
korkuyorum.Tarlada pirinc ekmekle ugrasan bir
insan her seyi goruyor da yapiyor.Tohumu ekiyor , tarlayi suluyor,
gerekli gubreleme islemlerini yapiyor , sabirla bekliyor ve yeterli zaman
gectikten sonra urununu topluyor. Butun bunlardan sonra sofrasina getirdigi
yemegin nereden geldigini cok iyi biliyor. Emegiyle , yemegi arasina ucuncu bir
el girmiyor.O pirinc icin ne kadar calistigini , ne kadar bekledigini, kisacasi
pirincin lezzetindeki guzelligi ile calismanin verdigi yorgunlugu bire bir
iliskilendirebiliyor.Hayat basit bir aldim verdim iliskisi ile devam ediyor ve
sonrasinda insan butun bu guzellikleri kendisine veren varligi ihmal
etmiyor.Topragina sahip cikiyor ya da topraga O olmadigi zamanlarda da sahip
cikacak bir “Yaratici Anneye” tesekkurlerini sunuyor.Insan ilke olarak basit
ama sartlar bakimindan zor yasiyor.Bu yuzden degerini biliyor kendisinin ve kendisine
yasama sansi verenlerin…Yasami kolaylastirdigini iddia eden kent yasami ise
insani icinden cikilmaz iliskiler yumaginda bogmaktan baska bir ise
yaramiyor.Dusuncenin kentte yapilabilecegine dair Eflatun’un gorusu , neden
Nitzsche’ye geldigi zaman tersine donmustur ? Zerdust , kentin kapisina geldiginde tukurur ve geri doner…O
geri dondu ama insanlik donmedi yolundan…Benim gibi donenler de kendilerini
neyin beklediginden habersiz bir sekilde , yari korku yari endise , yuruyorlar
isiksiz bir yolda…Belki isik olmak icin belki isiktan kacmak icin…
Bu
dusuncelerle girdim ogretmenlik yapacagim koye . Bu koyun boyle olup olmadigi
umurumda bile degildi ama boyle olmasini umuyordum. Otobus beni koyun girisinde
indirdiginde hic bir seyin umdugum gibi olmamasi durumunda ne yapacagimi
dusundum ! Yapacak bir sey yoktu. Eger bir seyler ters giderse tipki daha
onceden yaptigim gibi yapacaktim.Yola devam edecektim.Kolay gorunen bu ifade
beni her seferinde urkutuyordu.Terkettigim her sehirde kendimden izler birakiyor
olmak beni rahatsiz ediyordu.Bir hayalet gibi suzulmeliydim yasadigim mekanin
sokaklarinda.Evimde , mutfagimda , yatak odamda hic var olmamisligin kokusunu
terketmeliydim arkadan gelenlere. Hic yasamamis gibi var olmaliydim ve mezar
tasi kaybolmus oluler gibi bulunamamaliydim her gidisin arkasindan. Bu kaybolma
dusuncesi beni mutlu ediyordu.Cunku yoktum baslangicta ve tekrar yok
olacagim.Yok olmak tam olarak ne demekti ? Olunce ruzgar oluruz , agac oluruz ,
cicek oluruz , bir kusun kanadinda tuy oluruz , bir baligin yumusak bedeninde
renkli bir pul oluruz , kainatin bir parcasi oluruz tipki simdi oldugumuz gibi
. Afrika yerlilerinden aktarilan bir siir vardi bu sekilde devam eden.Her misra
“Oluler , olu degildirler…” dizesi ile baslayip , biterdi . Ben bu siiri her
okuyusumda aklima su ifade gelir ve urperirim.
Hic olmeyecekmis gibi yasamak varken hic yasamamis gibi olmek.Ne kadar
dogru da olsa insani yine de urkutuyor…Bilmem ne kadar insancil bir dusunce
!
Koyun
sokaklarinda yuruyorum.Irili ufakli evler ve evlerin disinda bir seylerle
ugrasan insanlar.Yerden iki metre kadar yukarida tum evler.Yagmur yagdiginda
sular bu kadar yukseliyor demek.Neyse ki su anda yagmur mevsimi degil.Havalarin
sicak olmasi ne kadar da etkiliyor insanlari ! Rahatlik veriyor sicak hava ,
mutlulugu kolay yoldan elde etme sansi veriyor.Insanlar o yuzden sicak kanli ve
onyargisiz bu ulkede.Insanlari seviyorum ! Ayni varligin parcasi oldugumuz icin
seviyorum . Ayni yerden gelip, ayni yere gidecegimiz icin seviyorum , ayni
kaderi ayni boyun egmislik icerisinde kabul edisimizi seviyorum, ayni
caresizliklere farkli cozumler getirisimizi seviyorum…
Burasi
koyun meydani olmali.Koyun hic te sandigim gibi kucuk olmadigini farkediyorum
meydanin buyuklugunu gorunce . Ortada yillardir bir kere bile calistirlmadigi
icin etrafi yosun tutmus bir fiskiye var.Suyun bu kadar bol bir sekilde gokten
asagiya indigi bir yerde neden insanlar sus olsun diye koy meydanina fiskiye
koyarlar bilmiyorum.Fiskiyenin kirli duvarlarinda gozlerimi gezdirirken benim
geldigim yonun aksi tarafindan on-on bes kadar asker kiyafetli insanin
geldigini goruyorum. Iyi ama bu asker kiyafetli insanlar da kim ? Bir-iki neyse
de bu kadar cok asker ! Askerler cok cabuk bir sekilde bir araya geliyorlar.Tek
bir vucut seklinde var olmaya alismis olduklarindan bu hic te zor olmuyor.Iyi
ama neden buradalar ? Birileri yanlis
bir sey yapmis olmali.Bu kadar askerin koyun meydaninda toplanmis olmasi garip
bir durum degil mi ? Insanlarin yuzlerindeki ifade bu gunun diger gunlerden farkli
oldugunu soyluyor bana.Henuz koyde hic tanidigim yok . Benim koye gelen yeni
matematik ogretmeni oldugumu bilen de yok .Kimseye soramiyorum bu askerlerin
buraya gelislerinin nedenini .Biraz sonra ust rutbeli bir subay oldugunu tahmin
ettigim baska bir asker geliyor meydana.Arabadan iniyor ve bir kac koylu ile
konusuyor.Duvar kenarinda ayakta duran ve etrafi askerler tarafindan cevrilmis
iki gencin yanina yaklasiyor.Bir seyler soyluyor bu genclere.Sonra arabasina
donup koyu terkediyor.Bu iki genc kotu bir sey yapmis olmali.Ne yaptilar acaba
? Hirsizlik mi yaptilar ya da birisini mi oldurduler ? Ne yapmis olabilirler ?
Ne yaptilar da kendilerini bu insanlarin karsisinda buldular ? Sucu yaratan
toplum , bu isi fertlerin uzerine yikmaktan ne zaman vazgececek ? Acaba diyorum
icimden , ayni sartlara maruz kalan su ust rutbeli asker , ne yapardi bu
genclerin yerinde olsa idi ? Insan suc
isleyebilecek kadar ozgur mu ki bu toplumda ?
Ogretmenlik yaptigimdan midir nedir bilmiyorum ama toplum uzerindeki pek
cok tespitimi ogrenciler uzerinden yapmaya alistim . Insanlar tipki siniftaki
ogrencilere benzerler.Ogretmen yuzunu sinifa dondugunde susarlar , konusamazlar
cunku dusuk not almaktan , arkadaslarinin yaninda kucuk dusmekten korkarlar.Ne
zaman ogretmen arkasini doner ve tahtaya bir seyler yazmaya baslar , o zaman
ogrenciler konusmaya baslarlar.Bunun nedeni cok aciktir.Cocuklar hic bir zaman
ders esnasinda konusmanin “kotu” oldugunu anlayamazlar.Bunu kavrayamazlar.
Onlar icin bu kotu bir davranis degildir.Ogretmen yuzunu sinifa dondugunde
konusmayi keserler cunku ogretmen siniftaki mutlak guctur.Gucun zayifladigi
yerde herseyin eski halini almamasi icin ise hic bir neden yoktur.Eger ogretmen
gormuyorsa konusabilirim dusuncesi ise iyiyi ve kotuyu ikinci bir tanimlamayla
ifade etmeyi zorunlu kilar.Ogrenciler derste konusmamak icin neden olarak
“ogretmenin konusmalarini istememesini” yeterli gorurler.Ogretmen onlarin
konusmasini istememektedir.Iyi , guc tarafindan belirlenen bir olgudur.Sinifta
konusmamak iyidir cunku ogretmen oyle istemektedir ya da sinifta konusmak
kotudur cunku ogretmen oyle soylemektedir. Ogretmenin arkasini doner donmez
etrafi bir ugultunun kaplamasi ise gayet normaldir cunku eger “iyi” kendisini
yaratan tarafindan kontrol altinda tutuluyorsa , iyinin nedeni ortadan
kalktiginda “iyi” de ortadan kalkacaktir.Belki de onlari bu sekil bir
ikiyuzluluge iten sey gucun ve iyinin ayni kimlikte birlesmesidir . Biri
ortadan kalktiginda ya da zayifladiginda digerinin olumsuz etkiler ile
hortlamasi bundandir. Peki var midir “iyi” ve “guc” un ayni kaynaktan
beslenmeyip te insanlarin sorunsuz yasayabildigi bir toplum ? Yoksa , iyinin kendinden bir yaptirim gucune sahip
olmasi bir utopya mi ? Campenalla’nin “Gunes Ulkesi’’nde yaptigi bu degil miydi
? Insanlar mutlu gorunuyorlardi ve Geneva’li Kaptan herseyi o kadar mukemmel
betimliyordu ki kitabin adi en sonunda “Gunes Ulkesi” oluyordu. Oysa , bu isim
bile insana kitabin bir utopya oldugu hususunda cok sey anlatiyor.Gunes’te bir
ulke ya da Gunes’ten bir ulke..Gunes imgesinin kullanilamasi isigin ve isinin
insan hayatindaki onemini imliyor gibi. Buda aydinlanmaya ulasiyordu yillar
suren eskatik meditasyonlarinin sonunda , Kant , Aydinlanma Nedir? ‘I yaziyordu aklin usagi olmanin verdigi
sarhoslukla , Islam’da Allah’in bir ismi “Nur” degil midir ? Ya da Mekke’nin bir diger ismi “Belde-I Nur dur
degil mi ? Cunku insanlik gercege muhtactir ve bu ihtiyaci o beldeden dunyaya
yayilan isik ile giderebilir.Hz. Isa’nin Ayasofya’daki mozaiklerinde neden
basinin etrafinda isiktan bir halayik vardir ? Isik , insanlar icin her zaman
guveni ve gercegi temsil etmistir.Antik
Hint Resim Sanatinda , duvarlara yapilan kabartmalar isigin ya da gunes
, ay , ates gibi isik sacan cisimlerin ,
var olmak (to exist ) ya da olus (to be
, to become ) gibi kavramasi ve kelimelerle anlatmasi zor seyleri betimlemek
icin kullanilan imgeler oldugunu soylemektedir.* Gunes Ulkesi ismi de bu guven arayisinin bir
sonucudur ve insan hic bir sekilde ne Kant’in onerdigi aklin rehberligi
ile ne
Buda’nin ortaya koydugu Dhamma ile ne de herhangi baska bir
devingenlikten yoksun ilkeler yumagi ile
mutlulugu bulamayacaktir.Bu durum ise Gunes imgesini , yani
“ulasilamayan” olarak dusunuldugunde daha bir anlamli yapiyor benim icin…
Askerler
bu iki gencin ellerini kelepceleyip , askeri bir jipin arkasina bindirdikten
sonra koyu terkettiler.Onlarin koyu terketmesi ile kafamdaki butun bu
dusunceler ucup gitti.Sanki , nedenin ortadan kalkmasi ile sonucta yokolmustu…
Koy
Meydaninin etrafindan dolanarak okula ulasiyorum .Kapida bir bekci var ama beni
tanimiyor.Konusmaya calisiyorum ama
nafile ! Benim gelecegimden haberdar edilmemis.Ne guzel diyorum icimden ! Daha
ilk gunden bir fiyasko ile basliyoruz. Bekciye simdi ne yapmam gerektigini
soruyorum.Ayni kararsizlikla cevapliyor sorumu.
-Bilmiyorum efendim , ne sizi
taniyorum ne de buraya nasil geldiginizi biliyorum.Okulda bir ogretmen
eksikligi oldugunun farkindayim.Iki ay kadar once bir ogretmeni Budist
geleneklere ters seyler ogrettigi icin koyluler dilekce verip gonderdiler
okuldan.O gun bugundur cocuklarin dersleri bos geciyor . Bu en cok benim basimi
agritiyor.Gunun her saati bahcede dolasan cocuklari zaptetmek zorunda
kaliyorum.Ogretmen olsa bu cocuklar ne guzel sinifta olacaklar ve ben de rahat
rahat oturacagim bekci kulubemde…
Icimden
– Ne tenbel herif ! – diye geciriyorum.Zaten butun gun bir is yapmiyor bir de
rahattan bahsediyor.Okula bakisi da cok ilginc.Kendisi bekci oldugu icin butun
ogretmenleri de cocuklari zabtu rapt altinda tutan bekciler olarak algiliyor.Nereye
geldim ben boyle ? Son bir gayretle ne
yapabilecegimi soruyorum .
-Mudur Bey nerededir ? O’nu gorebilir
miyim ?
-Efendim
bugun Pazar. Okulda hizmetlilerden baska kimse yok.Mudur Beyi yarindan once
goremezsiniz.
-Peki
ben simdi ne yapacagim ? Yanimda esyalarim da var.Bu kadar yukle nereye gitmemi
onerirsiniz ?
Bekci , govdesinden disari bakan bir
balkona benzeyen kocaman gobegini bir
eliyle tutup gozlerimin icine bakarak soylenmeye devam etti .
-Bakin
ogretmen bey ! Madem ogretmensiniz beni anlayisla karsilayabilirsiniz . Ben
burada calisan bir bekciyim.Ne okulun muduruyum ne de koyun muhtariyim.Size hic
bir sey onermeyecegim cunku , oneri yapmak degil benim isim.Benim isim kapida
beklemek ve iceri girmek isteyenleri eger mantikli bir bahaneleri yoksa geri
cevirmek.Bunun disinda hic bir isi yapmakla memur degilim ben.Size bir
tavsiyede bulunamam cunku yapacagim her tavsiye eger sonucta sizi memnun
etmezse , yarin gelip basimin etini yemeniz icin bir gerekce olur.Ne bileyim ne
yapacaginizi ? Gidin bir otelde kalin ya da koyun misafirhanesinde sabahlayin
ya da yeni insa edilen , koyun disindaki koprunun altinda uyuyun. Yarin sabah
gelince mudurle gorusursunuz.Mudur Bey sizi benimle tanistirirsa ben de size
diger ogretmenlere saygi duydugum gibi saygi duyarim.Bunun disinda size baska
ne diyebilirim bilmiyorum.Ben basit bir bekciyim ve farkinda oldugum bir gercek
var.Bir bekci hicbir zaman kendi basina karar veremez.Bekci olmak demek “Karar
vermemeye karar vermek “
demektir.Uslerim bana bir sey derse yaparim gerisine de karismam.Hem niye
karisacakmisim ? Neden basimi agritacak misim ? Banane ! Kim ne yaparsa
yapsin…Ben bana denileni yaparim.Ortada bir yanlislik olursa , suc benim
degildir , yanlisi yapmami soyleyen kisinindir hata.Ben bu sekilde guvenli
yasayabilirim ogretmen bey !
Soylenen seyler bana yabanci
gelmiyordu.Bir koy okulunun bekcisinden de farkli seyler beklemem pek dogru
olmazdi zaten.Elime bavulumu alip koyun merkezine dogru yurumeye
basliyorum.Amacim bir otel bulmak ve geceyi otelde gecirip sabah okula
gelmek.Bekci ile daha fazla konusup vakit kaybetmektense bir otel odasinda
yatip dinlenmeyi tercih ederim.Koyun merkezinde iki katli bir otel
buluyorum.Sanirim koydeki tek otel burasi. Bir oda kiralayip hemen odama
cikiyorum.Bir dus aliyorum , kafamin icini bosaltmak icin elime bir kitap alip
okumaya basliyorum.Okumak cogu zaman beni yasadigim dunyadan uzaklastirmak icin
kullanabilecegim en guzel arac ama
nedense bu nem kokan otel odasinda beceremiyorum kafamdaki dusunceleri dagitmayi.Bekcinin
ayrilmadan az once soyledigi sozler kafamda dolanip duruyor hatta biraz da
rahatsizlik veriyor . Ne demekti “karar vermemeye karar vermek” ?
Insan “karar vermemeye karar
verirse” karar vermis olur mu ? Bu uc
karar barindiran cumle kafamin iyice karismasina neden oluyor.Cumleyi
Ingilizceye cevirip dusunmeye karar veriyorum.Bazen farkli dillerde dusunme isi
kolaylastiriyordu.Bunu bir zamanlar matematik ve dil uzerine felsefe temelli
yazilar okurken farketmistim. Cumleyi su sekilde tekrar kurdum :
-
Is
this a decision to decide not to decide ?
Hic bir sey degismemisti ! Problem
eskisi gibi aynen duruyordu karsimda.Oyleyse soruna
baska bir yonden bakmaliydim. Ama hangi yonden
? Yorgundum , uykum vardi …Henuz disarda gunes batmamisti ama hem yol yorgunlugu
hem de havanin sicakligi bedenimi yenik birakmisti.Bir yandan bekcinin kafama
biraktigi soru isareti bir yandan vucudumdan sizan terler beni yavas yavas
uykunun serin sularina koyverdi.
Gozlerimi
actigimda gece yarisi olmustu.Odamin isigi acik kalmis.Pencereden disariya
baktim . Disarida sokak lambasinin altinda uyuyan bir kac kopekten baska
gorulen bir sey yoktu.Karnim cok acti ama yapacak bir sey yoktu.Bu saatte ne
acik bir dukkan bulabilirdim ne de otelin lokantasindan yiyecek birseyler soyleyebilirdim.Herkes
uyuyordu.Karanlik cokmus ve insanlar isigin yoklugunda yapilabilecek en dogru
seyi yapiyorladi..Yataga uzandim ve gozumu tavanda hareketsiz bir sekilde duran
orumcege dikip tekrar dusunmeye basladim.
-Is
this a decision to decide not to decide ?
Kafamda
hicbir fikir yok ! Oysa uykudan sonra kafamin cok daha iyi calistigini
dusunurdum.Bu dusuncenin altinda yatan neden , bilgisayarla oynadigimiz satranc
oyunlarinda sabahlari aldigim galibiyetler , aksamlari aldiklarimdan kat kat
fazlada olmasiydi.Bunun iki yorumu olabilir.Birincisi benim kafam sabahlari
daha iyi calisiyor ve bilgisayar bunun farkinda degil, ikincisi bilgisayarin
elektronik beyni sabahlari pek iyi calismiyor (gecenin sogugundan uyusmus
olabilir ya da sabah mahmureligi ).Bu iki olasiliktan hangisini kabul edecegim
ise cok uzun bir analizi gerektirmiyor…
Diyelim
ki kafam uyku sonrasi daha iyi calisiyor ! Bunun nedeni aslinda su da
olabilir.Insan aksamlari bir soruna egilince hep ayni yonden bakmakla inat
ediyor.Bir turlu meseleye farkli acidan bakmayi aklina getiremiyor.Oysa
sabahlari herseye bastan baslamak icin bulunmaz hazinelerdir.Pek cok matematik
problemini sabahlari bir zorunlulugun sonucu olarak gittigim tuvalet seanslarinda cozdugum bir yalan
degil….Iyi ama butun bunlarin dusunmek uzere oldugum gercek problemle ne
alakasi var. Benim cozmek istedigim sorun bunlarla yakindan uzaktan alakali
degil…Hatta bunlari dusunmek beni asil konudan uzaklastiriyor.
Orumcege
bir daha bakiyorum . Ne garip bir hayvan diyorum icimden…Bir suru bacagi var
ama bacaklari cok uzun olmasina ragmen bukmek zorunda.Bu durumda yurumesi bir
hayli zor olmali…Orumcek tavanin bir kosesinde haraketsiz duruyor.Ortada ne
yiyecek bir sinek var ne de herhangi baska bir bocek.Sanirim agini ormus
bekliyor.Simdi bu yattigim yerden agini secemiyorum ama sanirim oralarda bir
yerlerde ag olmali.Yoksa nicin beklesin tavanin bir kosesinde ? Birden aklimda bir simsek cakiyor
. Orumcek karar veriyor mu ? diye soruyorum kendime. Kim ogretti orumcege
tavana ag yapmasini ? Tum varligi programlayan guc onu da programlamis olmali
ya da tum varlikta var olan icgudusel dinamizm onu da yonlendiriyor.Peki
meseleye bu noktadan yaklasmam bana ne kazadiracak ? Orumcegin hareketlerinin
cozumlemesi bana insanin hareketleri hakkinda nasil bir fikir verebilir ya da
verirse bunu ne derece kullanabilirim ? Orumcek dusuncesini kafamdan cikarip
atmaya calisiyorum.Beni bir yere goturmeyecek bos bir avarelik kaynagi orumcek…
Bu
sekilde sabaha kadar etraftaki nesneleri tek tek gozden geciriyorum.Tavandan
sarkan lambanin isiginin pirpir yapmasi ile karanligin urkutuculugunu
dusunuyorum , masanin uzerinde duran kitaba bakip kitabi satin aldigim ani
hatirlamaya calisiyorum , masanin bacaklarina bakip uc bacakli noktasal
bacaklara sahip bir masanin ayakta durma olasiligini hesapliyorum , disardaki
kopeklerin ulumalari karsisinda yari buyusel yari bilimsel cikarimlar
yapiyorum… Uyuyamiyorum ve cevabini aradigim soruyu kaybediyorum…Sabaha kadar
yatagin uzerinde mihlanmis bir sekilde
bekliyorum. Gunesin dogmasi ile odamdan disari firlayip , yiyecek bir
seyler aramaya koyuluyorum…
-BIRINCI GUNUN SONU-
*The
Symbolism of Shadows in Archaic Religions , Mircae Eliade , 1960 ,
Fransizca’dan ceviren Appostolos
Cappadona ve Frederica Adelman
YOL (Ikinci Gun )
Yakinlarda
acik bir lokanta buluyorum.Icerisi kadinli erkekli koylulerle dolu.Herkes bir
seyler yeyip bir yandan bagirarak konusuyor.Icerde rahat edemeyecegimi anlayip
kapinin onunde bir masaya oturuyorum.Canim su anda o kadar Kavsoy cekiyor ki !
Belki de kuzeyi en cok bu yonuyle seviyorum…Degisik bir yemek kulturu var.Belki
Cin’den daha fazla etkilenmis olmasi belki de Guney’de ki tropik iklimin
getirdigi mutfak kulturunden farkli seyler ortaya koyabilmesi.
Biraz sonra ufak bir kiz cocugu geliyor bana ne
istedigimi soruyor.
-
Ben
bir Kavsoy istiyorum ?
-
Icecek
olarak ?
-
Varsa
Cin Cayi yoksa sicak kahve
-
Cin
Cayi var efendim ama bilmem hosunuza gider mi ! Gecen seneki mahsulun son
kismi.Biraz bayat yani…
-
Olsun
! Cay olsun , sicak olsun yeter…
Kucuk kiz iceriye giderken bugun ne yapacagimi
dusunuyorum.Cok fazla bir secenegim yok.Once okula mudur beyi gormeye
gidecegim.Eger bekci hazretlerini gecip okula girmeyi becerebilirsem tabii !
Sonrasi ise tamamiyle mudurun soyleyecekelerine bagli.Biraz sonra kahvaltim
geliyor . Once Kavsoy’u yiyorum ardindan da cayimi iciyorum.Doymadigimin
farkinda olarak kalkiyorum masadan.
-Ne kadar efendim ?
-30 Baht
Parayi masanin
uzerine koyup cikiyorum.Hemen otele donuyorum.Uzerimdekileri degistirip okula
gitmeye hazirlaniyorum.Bu sekilde belirsizlikler beni cok yoruyor.Biraz once
hayatimin duzene girmesini istiyorum.yarin ne yapacagimi bilemiyor olmak
nedense huzursuz ediyor beni . Okula yuruyerek gidecegim.Zaten koy cok buyuk
olmadigi icin bu cok zor olmaz . Sanirim 10 dakikaya kalmaz okula
varirim.Otelden ayrilmadan once esyalarimi topluyorum ve bir gecelik otel
fiyatini odeyip ayriliyorum otelden.Bunlari yaparken herseyin umdugum gibi
gitmesini planliyorum.Mudur Bey’le konusacaktim ve O’da okulun bana kalmam icin
sagliyacagi pansiyonu gosterecekti.En azindan boyle olmasi gerekiyordu.Bir daha
bu nem kokan odaya donmek istemiyordum.En azindan surekli kalacagim bir yere
yerlesmek icin sabirsizlaniyorum.
Biraz sonra
okula variyorum.Bekciyi gorur gormez aklima yine o soru geliyor ama simdi bunu
dusunmenin zamani degil diyorum.Bekci dunkunden farkli olarak beni cok guzel
karsiliyor bugun.Etrafta bir yigin cocuk var . Bagrisip duran , top oynayan ,
ciglik atan yuzlerce cocuk.Bu kadar cocugun bu koyden geldigine inanmak zor ama
sanirim baska secenek yok.Sanirim koy sandigimdan daha buyuk ! Bekci , uzun
boylu bir cocugu cagirip beni Mudur Bey’e goturmesini soyluyor.Cocuk onde ben
arkada birlikte giriyoruz okul binasina.Sade beyaz bir kapiyi tiklatiyor
cocuk.Iscerden bir ses gelmeden aciyor kapiyor.Gulerek beni gosteriyor Mudur
Bey’e…
Iceri
giriyorum .Mudur Bey onundeki bilgisayar ile mesgul ve bana kisa bir selam
verdikten sonra bilgisayar ile ilgilenmeye devam ediyor.Ben kendimi tanitmak
icin ufak tefek hareketlerde bulunsam da mudur beyin benim kim oldugumu sormaya
hic niyeti olmadigi zannina kapliyorum.Mudur Bey bilgisayara kufrediyor bir ara
, sonra ekranin uzerine yumruk atiyor.Firsat bu firsat deyip soze basliyorum.
-Sorun ne
efendim ? Bilgisayar calismiyor mu ?
-Yok ogretmen
bey , calismasina calisiyor da yazdigim sifreyi kabul etmiyor.
-Sifrenin
dogru olduguna emin misiniz ?
-Tabii efendim
, her gun ayni sifre ile aciyorum ben bu bilgisayari.
-Her gun ayni
sifreyle aciyorum dediginiz bilgisaya bu bilgisayar mi ?
-Ne diyonuz
Ogretmen bey ? Bu okulda baska bilgisayar yok zaten.Okulun tek bilgisayari bu
ve ona da bir seyler oldu bugun.Butun ogrenclerin kayitlari bu bilgisayarda ve
baska bir yerde kopyeleri de yok.
O
anda kendi bilgisayarimda ara sira yasadigim buyuk harf kucuk harf problemini
hatirliyorum.Pek cok sifre cozumleyici program harfleri rakam olarak algiladigi
icin “A” ile “a” yi farkli olarak taniyordu.
-
Bir de sifreyi yazmadan once
“Caps Lock” tusuna basmayi deneyin efendim.Belki birisi siz yokken bilgisayari
kurcalamis ya da dun kapatmadan once en son buyuk harfleri kullanmissinizdir.
Mudur Bey , once garip bir sekilde ne
demek istedigimi anlamaya calisiyor . Sonra klavyeye bakip “Caps Lock” tusuna
basiyor ve sifreyi yaziyor.Ufak bir zafer narasindan sonra yuzume bakip sessiz
bir tesekkur mesaji gonderiyor ve adimi
sorma inceligini gosteriyor.
-Adim Watcharapong , Matematik
ogretmeniyim.sanirim gelecegimden haberiniz vardi.
-Ooo , evet biz sizi gecen Cuma
bekliyorduk ama gelmediniz.Nasil gecti yolculugunuz ? Trenle mi geldiniz yoksa
otobusle mi ?
Klasik iki ogretmenin bir araya
geldiginde konusabilecegi seyleri konusmaya basliyoruz. Koylulerin asiri tutucu
tavirlarinin ogretmenleri zor durumda birakmasi , ogrencilerin ogrenmeye
isteksiz olmalari , egitimin amacinin okulun bulundugu yere bagli olarak
belirlenmesi geregi , ogretmenlerin maaslarinin dusuklugune ragmen cok calismak
zorunda olmalari… Ben sabirsizlikla kalacagim yer hakkinda bilgi alacagim ani
bekliyorum.Bir saatten daha fazla vaktimi bu gerksiz muhabbete harcadiktan
sonra mudur bey isleri oldugunu ve bana kalacagim yeri hemen simdi gostermek
istedigini soyluyor.Ben sevincimi hic belli etmiyorum ama hemen ayaga kalkip
buna hazir oldugumu soyluyorum.Birlikte cikiyoruz okuldan.Bekci beni Mudur
beyle yanyana yururken gorunce sanirim ikna olmustur ogretmen olduguma diyorum
icimden.Okuldan yaklasik 200 metre ilerde bir odaya yerlesiyorum.Mudur Bey ,
bugun de dinlenmemi yarin sabah derslere girmeye baslayabilecegimi soyluyor.Tesekkur
ederek ugurluyorum Mudur Beyi.
Esyalarimi cikarip dolaba
yerlestirmeye basliyorum.Bir yandan bu ufak odada bir sene gecirecegimi hayal
ediyorum.Kitaplari bavuldan cikarip ufak masanin uzerine yigiyorum.Dun gece
okumaya calisip ta Bekci’nin kafama attigi soru yuzunden okuyamadigim kitabi
ayri bir yere koyuyorum.Bu kitap dusunebilen bilgisayarlardan
bahsediyor.Okuduklarimdan anladigim kadariyla insan zihni ile modern
bilgisayarlar arasindaki farkin niteliksel degil de niceliksel bir fark oldugunu
savunuyor yazar.Bir yandan burusmuz gomlekleri elimle duzeltmeye calisirken
sabah mudur beyi odasinda olan hadiseyi dusunuyorum.Bir de dunden kalma sorun
var aklimin oteki kosesinde…Ikisi bir araya gelince su soruyu soruyorum
kendime.
-
Bilgisayarlar karar
verebilirler mi ?
Hayal gucumu kullanip ufak bir senaryo
yapmaya karar veriyorum. Sabah bilgisayar ile satranc oynuyorsunuz.Bilgisayar
yenilecegini anlayinca ya da bir tasini kaybedince oyundan cekilmeye karar
veriyor ekranda su cumle beliriyor
-
Ben artik oynamak istemiyorum !
-
O da ne demek ? Sen
bilgisayarsin ve oynamak zorundasin !
-
Ama oynamak istemiyorum.Karar
degistirdim.
-
Cabuk hamleni yap yoksa fisini
cekerim…
Bu tehditten rahatsiz olan bilgisayar
zorla bir hamle yapiyor.Bir sure sonra maci kaybedecegini anlayince intihar
ediyor ve kendisini kapatiyor.Tekrar bilgisayari acmak istiyorsunuz ama
nafile..Icindeki tum programlari silmis ve kendisine sizin bilmediginiz bir
sifre belirlemis . Sizin adiniza tamamiyla bir fiyasko…Cunku bilgisayariniz kullanim
disi artik.Bir bakima olu.
Kafami
iki yana sallayip senaryonun guzelligine hayrann kaliyorum.Baska sorular
sormaya basliyorum…
-
Bilgisayarlar yalan
soyleyebilirler mi ? Bilgisayarlar suc isleyebilirler mi ? Bilgisayarlari
mahkemelerde yargilayabilir miyiz ?
Az onceki hayali senaryodaki gibi inatci
bir bilgisayariniz varsa bunlarin hepsi mumkun.Intihar etmeyi becerebilen bir
bilgisayar yalan da soyleyebilir pekala. Her ne kadar yalan soylemek icin
bilgisayarin bir cikari olmasi gerekse de herhangi bir sebeb olmadan da yalan
soyleyebilir.Mesela , A programini ac diyorsunuz ve cevap olarak size A
programinin olmadigini soyluyor.Oysa siz eminsiniz ki A programi var.Siz israr
etmeye devem ettikce , yalani surduruyor.A programinin bir baska kullanici
tarafindan silindigini , ardindan A programinin kullanim suresinin doldugunu ve
son olarak ta A programinin tehlikeli virusler icerdigi yalanlarini
siraliyor.Siz tehdit etmeye baslayince baska bir programin adini A’ya cevirip
aciyor.sabriniz tastiginda ise bilgisayar bir kahkaha patlartip , sizin
sabrinizi denedigini ve bunun bir saka oldugunu soyluyor.
Sabahki
hadiseyi hatirlayinca bilgisayarlarin , okulun kapisindaki bekci kadar bile
akilli olmadiklarini dusunuyorum.Bekci bile okula hergun farkli kiyafetle ya da
farkli bir sac sitili ile gelsem beni iceri alir ama bu bilgisayarlar buyuk
harf ile kucuk harfi bile ayiramayacak kadar aptal.Hadi diyelim , bu sorun
Mudur bey’in eski model bilgisayarindan kaynaklaniyor . Meseleye bir de oteki
yonden bakalim.Bekci ile Bilgisayarin dusunce sistemleri aslinda birbirlerine
cok benziyor.Her ikisi de hafizalarinda var olan resimlerle , yeni gelen
verileri karsilastiriyorlar.Eger karakterle uyumlu ise kabul ediyorlar , yok
uyumlu degilse geri ceviriyor ve gecersiz bir istekte bulundugumuzu , daha
sonra tekrar denememizi istiyorlar .Durum tamamiyla birbirinin ayni.Yani bizim
okulun bekcisi bir bilgisayar kadar dusunebiliyor.Cunku sistem herseyiyle ayni
sekilde isliyor.Okula gelen birisini goruyor.Taniyorsa problem yok , tanimiyorsa
(dun bana yaptigi gibi ) uzun bir nutuk atip geri gonderiyor.Yarin tekrar dene
demeyi de unutmuyor…
Peki
neydi bu iki seyi birbirine yaklastiran sey ? Neden bekci , bilgisayara bu
kadar benziyordu ? Iste bu sorunun cevabi dun gece beni rahatsiz eden sorunun
cevabini vermekten geciyor.Bilgisayar yanlis sifre yazdiginizda hic bir
programi acmiyor cunku oyle programlanmis.O’nun icin sizin kim oldugunuz hic
muhim degil.Isterseniz O’nu fabrikada dizayn eden muhendis olun O yine de sifre
sormakla memur.Bekci’de de durum ayni , cunku bekci de “Ben karar vermemeye
karar verdim “ diyerek yapacagi tek isin oldugunu soyluyor.Tanimak ya da
tanimadigina engel olmak.Her ikisi de bulunduklari ortam itibariyla sorumluluk
bilinci tasimiyor.Her ikisi de kendi “ben”iyle ortaya bir sey koymuyor.Karar
vermiyorlar cunku karar verecek yetkileri yok.Yetki sorumluluk demektir ,
sorumluluk ise ozgurluk.Ne bilgisayar ne de Bekci ozgur degiller.Her ikisi de
kendilerine verilen programi ya da vazifeyi yapmakla yukumluler.Bunun disinda
yapacaklari her hareket baska sorumluluklari doguracagindan kesinlikle baska
bir tavir takinamiyorlar.
“Karar
vermemeye karar vermek karar vermek midir” sorusu ise bu durumdan biraz daha
karisik ama cevabi sanirim az cok belli.Karar vermemeye karar vermek , karar
vermemeye karar verdikten sonra bir karar olamaz cunku siz karar vermemeye
karar verdiginiz zaman ortadan kendi “ben”inizi kaldiriyorsunuz.Okulun kapisindaki bekcinin adinin Pisan oldugunu
dusunelim.Kapida bekleyen bekci Pisan degil de baska birisi olsaydi O’da tam
olarak ayni seyleri yapacak ve ayni seyleri soyleyecekti.Bu durumda Pisan’In
kendisini diger bekcilerden ayiran hic bir ozel tarafi olmayacakti.Oysa ,
insanlarin ayni olaylar karsisinda farkli
tavirlar takinmalari insani var eden ayrimsal bir aractir.Eger ayni hadise
karsisinda herkes ayni sekilde davransa idi bu durumda “karar verme
mekanizmasi” diye bir seyden soz edilemezdi . Bu durumda bekcinin bekcilik
yaptigi saatler icerisinde , yani karar vermemeye karar verdigini zannettigi
zaman icerisinde hic bir karar vermemis oldugu icin , tam olarak var olmadigini
ve bu yonuyle Mudur Bey’in bilgisayarindan farkli olmadigini
soyleyebiliriz.Cunku her ikisi de sorumluluk sahibi olamama , ozgurlugunu
kulanamama ve bu ikisinin sonucu olarak karar verememe ozelligine
sahipler.Zaten , karar vermemeye karar vermeyi de bir karar verme olarak kabul
etse idik bu acik bir celiski dogururdu. Celiskinin kaynagi ise bir cumlede uc
defa gecen “karar” kelimesinin her zaman ayni anlama gelmemesi.Bekcinin durumunu
bir daha inceleyelim.Eger bekci “karar vermemeye karar vermisse “ bu durumda
bekcilik yaptigi saatler icerisinde karar veremeyecek demektir.Bu durumda bu
kararini (yani karar vermeme kararini ) bekcilige baslamadan once vermis
olmali. (Tipki bilgisayarin gercek sifreye yaklastigimiz zaman insiyatifini
kullanip kopye verememesi bilgisayarin var olmadan once programlanmasina bagli
olmasi gibi ) . Yani bekcinin karar vermemeye karar verdim derken kullandigi
iki karar kelimesi bir birinden farkli duzlemlerde anlasilmalidir.Karar
vermemeye karar vermen icin ozgur olman gerekir ama sen eger bu karari simdi
verdi isen bu durumda kendinle celiskiye dusersin cunku karar veremeyecek
durumdasin su anda.Bekci olduktan sonra karar veremiyor olmasi , bekciyi bilgisayarla
ayni duzleme getirmeye yetiyor ama bekci olmadan once bu karari kendi vermis
olmasi durumu tekrar karistiriyor.Cunku bilgisayar hep bilgisayar ama bekci 8
saatlik mesaisi sonunda evine donerken gidecegi yola karar vermek zorunda.Her
ne kadar bu ufak koyde cok farkli secenek olmasa da yolun sagindan mi solundan
mi gidecegine karar verebilir ya da evine gitmeden once meyhaneye ugrayip
arkadaslarini gormeye karar verebilir.Bu durumda bekci tekrar karar vermeye
baslamistir. Bilgisayarin talihsizligi burda basliyor.O hep bir bilgisayar
olarak kalacagi icin karar vermemeye karar verecegi bir ani hic olamayacak.Karar vermemeye karar vermek ,
kararin verildigi anda bir karardir ama hemen ardindan kisiyi her konuda karar
vermemeye zorladigi icin karar degildir.Birinci “karar” ile ikinci “karar”in
ayni anlama gelmedigi asikar.Cunku karar vermemeye karar veren bir insan ilk
adimini atmistir ve artik ayni kelime eski kullanildigi anlama
gelmemektedir.Ikinci defa kullanilan karar kelimesi , karar veremeyen bir insanin
kullanacagi karar kelimesidir.Karar vermemeye karar veren insan aslinda kisaca
sunu yapmaktadir.Benim yerime karar veren birisi vardir ve ben karar verme
yetkisine sahip degilim.Ben karar vermemeye karar vererek bu isi yapabilirim
ancak.Karar vermemeye karar vermek bana ayda 4000 baht para getiriyor.Bu
durumda neden karar vermekle ugrasacakmisim ? Oysa karar vermemeye karar
vermesem basima bir suru bela acarim cunku soyledigim hersey ve yaptigim her
hareket benimle varlik arasinda bir anlasmaya imza atmak anlamina gelir.Yapilan
her hareket varliga yeni bir anlam vermek demektir ve getirdigi yuk cok
fazladir.Oysa kararlarin baskalari tarafindan verildigi bir dunyada yasamak ne
kadar rahat ve guvenli…
Butun
bunlari dusunurken zihnimin ne kadar yoruldugunu farkediyorum ve herseyi unutup
dinlenmeye karar veriyorum.Karar veriyorum cunku ben bekci degilim , bilgisayar
hic degilim…Beynin kazan gibi kayniyor…Bekcinin de bilgisayarlarin da cani
cehenneme ! Kendime disardan yiyecek bir seyler almaliyim.Saat 4’e geliyor ve
ben sabah ac kalktigim kahvalti
sofrasindan beri hicbir sey yemedim.
Aksama
kadar koyun saginda solunda aylak aylak dolasiyorum.Pazarda geziyorum , bir
seyler yiyorum tekrar dolasmaya basliyorum.Buyuk sehir hayatina alismis bir
insan icin bu kucuk koy hayli bunaltici gorunuyor . Buna sabredecegim cunku bu
karari kendim verdim.Hele bir deneyelim ! Baktik olmadi arkamizda bizim
yuzumuzden zarara giren tek bir kisi bile birakmadan geldimiz yere geri
donmesini de biliriz… Pazarda yururken kuzey yoresinin kendine has renkli Tay
ipeginden yapilma gomlekleri takiliyor gozume.Bir tane aliyorum hosuma
gidenlerden.Okulda Cuma gunleri geleneksel kiyafetleri giymek mecbur
olmali.Ulkemin bu tutumunu seviyorum.Gecmisine tamamiyla yuz cevirmiyor.Devrim
deyip , eskiye ait ne varsa kesip atmiyor.Haftanin dort gunu gravat
kullanacaksin ama , Cuma gunu okula geleneksel kiyafetler giyinerek
geleceksin.Insanlarin gecmise dair hafizalarini yenilemek icin ne guzel bir
yontem !
Pazarda
gezerken bir gurup budist rahibe rastliyorum.Uzerlerinde sari elbiseleri
,uzerinde sac olmayan baslari ile
heryerde kendilerini cok cabuk belli ediyorlar. Sanirim aksam uzeri bur seyler
satin almak icin disari cikmis olmalilar. Onlar da insan sonucta ve yemek
zorundalar…Yemek yemek , yediklerini cikarmak , konusmak , uyumak , arkadas
edinmek gibi konularda bizden farklari yok bu insanlarin ama onlari toplumdan
koparan bir seyler var.Aslinda bu durum biraz bekcinin problemine benziyor.Yine
gele gele ayni soruya geldim.Acaba diyorum icimden
-Rahipler karar verebilirler mi ?
Bu
soru sanirim dunden beri dusundugum sorunun ucuncu ayagini olusturuyor.Oysa su
anda hic birseyi dusunecek halim yok.Bir an once avare dolasmalarima bir son
verip rahat bir sekilde yeni evime donmek istiyorum.Sanirim cok gezen bir insan
olmama ragmen fazlasiyla evcil bir insanim.Ne zaman evimin disinda olsam evimi
ozluyorum.Ev bana guven ortami sagliyor.Bundan daha da otede , ev bana
yalnizligimla yani o en mahrem halimle basbasa kalmami mumkun kiliyor.Bu ise ,
dusunmeyi seven birisi olarak bulunulmayacak bir firsattir.Sanirim yalnizliga
duskunlugum beni alikoyuyor insanlardan.Herseyin derinine inip , neden sorusunu
sormak sanki bana sinirsiz bir guc sagliyor.Oysa , herseyin nedenini
sorusturmak buyuk bir basagrisi ile gelen huzursuz dakikalardan baska bir sey
degil.Bak su disardaki insanlara ! Cok az dusunuyorlar hatta hic dusunmuyorlar.
Karar vermiyorlar ve bu onlari mutlu ediyor.Belki bunun farkinda bile
degiller.Iyi ama kimin umurunda ki ? Mutlu olduktan sonra kim takar hayatin
anlamini , kim takar cevabi kendinden celiskili sorulari… Biz okumuslarin
erisemeyecegi bir noktadir orasi.Hic bir zaman bir koylunun saf mutluluguna
ulasamayacagiz.Cunku koylu karni doyunca mutlu olur , koylu urununu toplayinca
mutlu olur , cocugu dogunca mutlu olur … Hic bir sey icin karar vermek zorunda
degildir . Hersey bir guc tarafindan belirlenmistir ve ona sadece uygulamak
duser.Sorgulamak ise bizim gibi isi olmayanlarin isidir…Neden bilmiyorum ama
koyluleri kiskaniyorum !
Eve
donuyorum , karnim yedigim abur cuburlardan dolayi bir hayli siskin.Elime dun
alipta okuyamadigim kitabi aliyorum.Saatlerce okuyorum. Turing Makineleri ,
Godel’in “Matematigin Tamamlanamazligi” uzerine meshur ispati, yapay zeka
uzerine yeni fikirler…Kitabi okumayi biraktigimda saat gece yarisina
yaklasiyordu.Isigi kapatip uyumaya calisiyorum…
Kafamda dunku sorunun ucuncu ayagi var ;
-Rahipler karar verir mi ?
Soruyu sonraya erteleyip , usulca uykuya daliyorum…
Ikinci gunun sonu
YOL (ucuncu gun -1-)
Siz
hic hayatinizda gunesin dogumunu saatlerce beklemek zorunda kaldiniz mi ?.Doi
Step’e ya da Doi In Tenon’a gidersiniz gunesin dogusunu beklersiniz.Cunku gunes
gorulmeye degerdir oralarda.Ben en son Angkor Tapinaginda beklemistim gunesin
dogusunu…O gun de hava kapali oldugu icin cok bir guzellik elde
edememistim.Aslinda kabahat benimdi.Gunes hep oradaydi ama ben goremiyordum.
Oysa su anda yatagimda yuvarlanip duruyorum.Sanirim gunesin dogmasina bir
saatten fazla bir zaman var.Gec uyumama ragmen yine de bu kadar erken
uyanabiliyorum. Yapacak herhangi birseyin olmamasi rahatsiz ediyor beni.Odanin
penceresi doguya bakiyor.Bu durumda gunes dogar dogmaz gorebilirim
kendisini.Gozlerimi diktim pencereye ve bekliyorum yasamimin devamini
saglayacak olan isigin gelmesini.Gunes her gun doguyor , ben beklesem de
dogacak beklemesem de ! Gunesin ertesi gun tekrar dogacak oldugunu biliyor
olmam batan gunese karsi dusmanlik beslememi engelliyor. Ne de olsa yarin sabah
tekrar gorusecegiz diyorum farkinda olmadan.Ama simdi durum farkli ! Bekliyorum
gunesi , bu bir cesit davet ya da mucize beklentisi gibi bir sey.Birazdan butun
ihtisamiyla gunes dogacak ve ben bunun farkina varacagim.Farkina varmaktan da
otede ben gunesin dogusunu yasayacagim.Doguma ortak olacagim ve belki de bu
yasadigimin daha fazla farkima varmama neden olacak.Sonucta her gun dogan ama
dogdugundan haberdar olmadigim gunes bugun sancilarini hissettiriyor benim
uzerimde.Dogumun sancili olmasi normal , dogum karsisinda
sabirsizlanmakta…Dogumdan sonra duyulan sevinc te ! Dogumudur cocugun bir
babaya getirdigi mutluluk , dogumudur cocugun bir anneye getirdigi rahatlik…
Iste
doguyor ! Geliyor gunes , yasam basliyor tekrar…Karanlikta is yapamayan
varliklar ; insanlar yavas yavas disari cikacaklar birazdan , cogu
farketmeyecek bile gunesin ne sancilar ile dogdugunu . Oysa ben son bir bucuk
saattir gunesi bekliyorum.En cok sevinc benim hakkim.Ben sevinmeliyim cocuklar
gibi gunes dogdugu icin.Bugunun farkli bir gun olacagini dusunuyorum cunku
gunes benim sayemde dogdu…Gunesi bekledim ve dogdu , beklemesem de dogacakti
ama ayni mi olacakti ? Belki su ise giden polis kilikli adam icin hersey ayni
ama benim icin bugun cok farkli cunku kimse inanmasa bile ben gunesin benim
sayemde dogduguna inaniyorum.Bu inancin benden baska kimseye bir faydasi
olmayacagi asikar ama benim acimdan bakinca , batil inanclarim bana keyif
veriyorsa bundan kimseye hesap vermem gerekmiyor. Yeterki mutlu olayim…Iyi ama
bir inancin batil oldugunu biliyorsam o inanc batil inanc olur mu ? Ya da ben
artik ona inaniyor muyumdur ? Batil olan seye inanc kendinin batil oldugunu
soyleyemez.Bu durumda ben kendimi kandiriyorum…Yine ayni celiski ! Ugrasmaya
degmez…
Yataktan
dogruluyorum ve hemen tuvalete gidiyorum.Hizli bir sekilde hayatimin son 15
senesinde her sabah yaptigim gibi banyo yapiyor , dislerimi fircaliyor , tiras
oluyor , giyiniyor , ayakkabilarimi temizliyor ve kendimi disari atiyorum.Bu
isleri o kadar seri halde yapiyorum ki hic dusunme ihtiyaci hissetmiyorum
baslarken ve bitirirken bir eyleme.Bu biraz araba surmeye benziyor.Onceleri
dikkat edersiniz viteslerin nasil degistigine , ayaginizi gaza koyarken
debrayajdan cekmenize…Ama zamanla eliniz ayaginiz kendiliginden yapar tum bu
isleri.Alismis olmanin getirdigi rahatlikla kullanirsiniz arabayi.Vites
degistirirken kafaniz sinifta kalan cocugunuzu seneye baska bir okula
gondermenin bir cozum olup olmadigi ile mesguldur ya da bu aksam yemek icin ne
pisireceginiz ile…Oysa butun bunlar tipki sabah gunesin dogmasina alismamiz
gibi yapmakta oldugumuz eylemi ortadan kaldirir.Insan her yerde , her zaman
ayni oranda “Var” olamaz.Iyi bir matematikci veya iyi bir keman virtuozu
olabilirsiniz ama bu durum sizi iyi bir baca temizleyicisi ya da profestonel
bir astronot yapmaya yetmez.Aslolan yasarken , yasanilan ani hissetmektir.Su
anda muzik dinliyorum , biraz sonra banyo yapacagim , ardindan da okula
gidecegim…Bunlarin hepsini yaparken farkina varacagim yaptigim islerin.Gunesin
dogumunu farketmem gibi , yasadigim eylemleri farketmem beni yasamin daha bir
merkezine dogru itecektir.Cunku yapilan her eylem , verilen her karar kendi
adima kainata yeni bir anlam vermedir.Daha genis anlamda , etik duzlemde yapilan
her eylem aslinda kendi dunyamizdan evrensel olana atilan bir “iyi” mesajindan
ibarettir.Zaten bu sekilde olmuyorsa yaptigimiz seyin farkinda olmayi birak ,
yaptigimiz seyin kendi adimiza “iyi” olmasi bile imkansizdir.Mesela karsidan
karsiya gecen bir yasli teyzeye yardim ediyorum.Bunu yaparken , ister farkinda
olayim ister olmayayim , yasli bir kadina yardim etme eyleminin evrensel
anlamda “iyi” oldugunu ilan ediyorum.Dha iddiali bir ifade ile , ben “iyi” nin
altini ciziyorum.Cunku eger bunu yapmiyorsam , o halde bu kadina yardim ediyor
olmam gercek anlamda bir iyilik olmayabilir? Kadina yardim ederken , bu
yaptigim eylemin iyi oldugunu bilmiyorsam ve baskalarinin da yapmasini
istemiyorsam iyilik yapmis olur muyum ? Yaptigim yardim eylemi ile , benden evrensele dogru bir akim
basliyor.Evrensel degerleri ben atiyorum ve ben degistiriyorum.Dunya benim
etrafimda donuyor ve bu sekilde dondugu surece bir anlami var herseyin…Herset o
kadar hizli donuyor ki , pek cok seyi yakalayamiyorum.Kendimi kapida buldugumda
aslinda az once kafamda evirip cevirip ,
var olmak ifadesi ile ortusturdugum , farkina varmak eyleminin cok uzaginda
oldugumu farkediyorum.Hos bu da bir farketmedir ama sanirim cok gec…
Kapinin onunde bagcikli
ayakkabilarimla basbasayim simdi…Ayakkabi baglarindan nefret ederim.Bana olur
olmaz seyleri hatirlatirlar.Topolojik nesneleri , Kolsberg Koprusu Problemini ,
Euler’in dugumler uzerine getirdigi mukemmel yorumu… Neden bilmiyorum ama
ayakkabici dukkanina gidince de farkli bir turde ayakkabi almak elimden
gelmiyor ! Sanki kendimi zorluyorum bagcikli ayakkabi almaya.Baglama islemini
her zaman oldugu gibi , dugumun guzelligine hayran kalarak tamamliyorum.Hic bir
zaman bilemeyecegim hangi ipin cekilmesi gerektigini ayakkabinin baginin
cozulmesi icin.Bu da her seferinde beni ufak bir sans oyunuyla basbasa
birakmaya yetiyor.Kendimle iddiaya girip , eger ilk seferde becerebilirsem
bugun iyi gececek diyorum.Ikinci sefere kalirsak isler kotu demektir…Aslinda bu
tarz bir dusuncenin benim hayatimda cok onemli tesirleri yok ama ya bir agir
ceza mahkemesi yargici olsaydim.Dusunelim mesela ; Kafasinda “ilk sefer
bilemedim ayakkabinin bagciginin cozumunu” dusuncesinin getirdigi anlamsiz ve
gulunc eziklik ile intikamini camiden ayakkabi calarken yakalanan bir arka mahalle
hirsizindan almaya calismasi . Zavalli hirsizin ta gozlerinin icine bakarak ;
“Asilarak idamina !!! ” demesi ve
elindeki kamis kalemi kirmasi…Tolstoy’un bir romaninda mahkemenin giris
kapisindan oturacagi koltuga gidene kadar adimlarini sayan , ortaya cikan
rakamin tek ya da cift olmasina gore de icinde bulundugu gun hakkinda hukumler
veren bir hakim vardi…Demek oluyormus !
Okula dogru yurumeye basliyorum.Hava hafif
kapali.Oglene dogru yagmur yagacaga benziyor.Okula vardigimda yine ilk gordugum
kisi bekci , sonrasinda bahcede dolasan bir kac ogretmene rastlasam da pek
konusamiyorum.Henuz okulda beni taniyan yok…Mudur Bey’I odasinda
buluyorum.Ellerimi birlestirerek selam veriyorum.Bana karsilik veremeyecek
kadar mesgul ama yine de iki laf arasinda bana soyleyecek bir seyler buluyor…
-Hosgeldiniz ogretmen bey !
Gordugunuz gibi basim biraz dertte okul onu saticilariyla.Ne garip bir durum
anlayamadim.Nerden aliyorlar boyle bir hakki ? Gelecek ay devletin musaadesiyle
ile tum okulu baskente gezmeye goturecegiz diye isyan ediyorlar.Sanki onlara
soran var ! Neymis efendim , okul tatil
olursa bir hafta boyunca hic para kazanamazlarmis .Gel bir de bunlarla
ugras.Yakinda zaten tatli satan su kadini mudur yardimcisi , roti satan su
Hintliyi de akademik islerin basina getirecegim…Ne gunlere kaldik ! Egitim mi
veriyoruz yoksa sokak saticilari ile mi mucadele ediyoruz ? Neyse , hocam
kusuruma bakmayin…Gordugunuz gibi su anda sizinle pek ilgilenemeyecegim ama
yarim saat kadar sonra bir toplanti var.Asagida 011 nolu odaya giderseniz hem
diger ogretmenlerle tanisir hem de toplantinin baslamasini beklersiniz…
Tesekkur
edip odadan cikiyorum.Asagiya inen merdivenleri buldugumda Rahip kilikli bir
adam yanimda beliriyor.Bu adamin burada ne isi var diye daha sormadan , Rahip yanimda durup kendisini tanitiyor.
-Merhaba
, ben Ratanasak ; Budhacilik ogretmeniyim.Siz yeni matematik ogretmeni
olmalisiniz !
-Evet
! Ben yeni matematik ogretmeniyim . Adim Watcharapong.
-Toplantiya
mi iniyorsunuz ?
-Sanirim!
Yani evet ! Toplantiya iniyorum !
-Beraber
gidelim . Aslinda benim katilmam gerekmiyor ama Mudur Bey katilmamin faydali
olacagini soyledi.Egitimle ilgili seylerden bahsedilecekmis.Ben ogretmen
degilim ama malumunuz her Budaci Rahibin ilk vazifesi Dhamma’yi ogretmektir.Baska
turlu insanlari acilardan kurtarmanin caresi de yoktur zaten…
Ne demek istedigini anlamaya
calisiyorum bir sure . Basimi anlamis gibi asagi yukari bir kac defa
salliyorum.Bu ara merdivenlerden asagiya dogru yavas yavas yurumeye basliyoruz.
Rahip konusmaya devam ediyor.Anlatiiklari seyler yabanci oldugum seyler
degil.Ortaokul yillarinda ben de merak salmistim bu tarz meselelere ama yillar
beni cok uzaklastirdi o serin sahillerden.Simdi kendimi dalgali bir denizde ,
kucuk bir kayigin icinde dalgalara karsi caresiz bir sekilde kurek sallayan bir
denizciye benzetiyorum.Kurtulmak , yalniz ve yalniz kureklere asilmama bagli.Ne
kadar cok mucadele edersem , o kadar cok yol alirim bu denizde…
Icimdeki ses Rahibin tok sesi ile
bozuluyor.
-Ama yeni nesiller bizleri pek
anlayamiyorlar.Tutturmuslar bir ozgurluk masali kendilerine , bilmiyorlar
gercek ozgurluk Dhamma’yi anlayip hayatina hayat kilmakla mumkundur.Ne
ozgurlugu anlayabiliyorlar ne de onun altindan kalkabiliyorlar.Hoyratliklarinin
altinda ezilip gidiyorlar.Butun ogretmenlere soyledim size de
soyleyeyim.Anlattiginiz dersi eger Budha’nin yuce dusunceleri ile
desteklemezseniz bosuna ogretiyorsunuzdur.Bu ogrencilere iyi olmayi , saygiyi ,
sevgiyi ogretemezsek dunyanin basina atom bombasi ureten canavarlardan baska
bir sey yetistirmis olmayiz.
Butun bunlari sessizce dinliyorum ve
cesaretimi toplayarak kisa bir cumle kuruyorum.
-Ben Buda’ya inanmiyorum !
-Ne ?
-Yani , ailem Budhaci ama ben
degilim.Daha cok agnostik bir cizgide yasiyorum.Yani butun dinlere ayni seviyede
bir mesafem var ve bunu korumaya calisiyorum.Inananlara saygi duyuyorum ama bu
onlarin inanclarini kabul ettigim anlamina kesinlikle gelmez.Dinin insani
sekillendirmek ve kontrol etmek icin toplumun onde gelenleri tarafindan
uretilmis bir cesit sosyal yapi oldugunu dusunuyorum. O yuzden hepsine karsi
ayni mesafeyi korumaya calisiyorum.Tipki bir cember gibi ! Ben merkezdeyim ve
etrafimda butun dinler ve inanclar var.
Cemberin uzerinden merkeze cizilen dogru parcasinin boyu ise hep yaricapa esit…
Rahip dediklerimi anlamaya calisiyor
ama pek bir anlam veremiyor soylediklerime.
-Eger Dhamma’yi ogretmeyecekseniz
nicin geldiniz bu koye ?
-Matematik ogretmeye !
-Peki , hayatin acilar yumagi
oldugunu anlamayan bu cocuklar ogrendikleri matematik ile ne yapacaklar.
-Cok basit.Matematik ogrenen insanin
ne yapacagi Dhamma’yi anlamis ya da anlamamis olmasi ile baglantili
degildir.Matematik yapmayi bilen birisi matematigi mutlu olmak icin kullanmak
zorunda hic degildir.Bilim ve Matematik insana mutlulugu din gibi direk olarak
sunmaz. Yani , ben kimseye , denklemin koklerini buldun mu hakiki kurtulusa
ereceksin diye soz veremem ama su bir gercek ki bilim ve matematik insana kendi
yolunu cizmeyi ogretiyor. Yaratici olmayi , insanliga faydali olmayi , kendi
yuruyecegin yolun bir sekilde kendin tarafindan yaratilacagini soyluyor.Sanirim
bunu basarsa , yeteri kadar is yapmis olur.
-Bu koyun bu tarz fikirlere ihtiyaci
yok.Koyluleri matematik ve bilim ile yola getiremezsiniz.Onlar ancak bir
tapinakta diz ustu cokup , Budha heykeli karsisinda goz yasi dokup ,
yaptiklarina pismanlik duyarak yola getirilebilirler.Oteki turlu insanlar her
turlu kotulugu yaparlar.Onlarin elinden , ozgurlugu , yani o en tehlikeli seyi
almadikca rahat edemezsiniz.
-Bu konuda haklisiniz . Ben zaten herkesin
her seyi ogrenebilecegini soylemiyorum.Din luzumlu bir muessesedir cunku
insanlarin ona ihtiyaci vardir.Hos , Onun da insanlara ihtiyaci vardir ama bu
iliski oyle gorundugu gibi mutualist bir yapi arzetmez.Din insanin acizliginden
dogar ve insani guclu yapmak icin vardir.Din ile bir insana vereceginiz yasam
dersini , bilim ya da simdilerde agizlarda sakiz olan evrensel ahlak dedikleri
humanism ile verebilmeniz icin cok daha fazla emek ve zaman harcamamiz
gerekir.Din anlasilmasi , kabul etmesi ve uygulamasi kolay olandir.Yasam , olum
, gelecek gibi insanin temel kaygilarini en aza indirmesi yonuyle de mukemmel
bir ilactir.Gelecekte dinin yerini bilimin alacagini soylemek biraz saflik
olur.Boyle bir sey olsa bile durum simdikinden cok farkli olmayacaktir.Bilim
dinin yerini dolduracaksa bilim olarak varliginin pek bir anlami da
kalmayacaktir .Ozgurluk hususuna gelince bu konuda suphelerim var.Kim kimin
ozgurlugunu kisitliyor.Din adamlari insanlarin elinden ozgurluklerini alirken
kendilerine ne kadar ayiriyorlar ? Hem , bir de suru ile cobani ayiracak bir
ayricimiz var mi ? Kim yonetilmeli , kim yonetmeli ? Siz ister miydiniz surude
herhangi bir koyun olmayi ? Insanlarin ellerinden ozgurluklerini almak pek care
gibi gozukmuyor.Asil care , ozgurlugu kullanmayi ogretmektir.Insan ozgurdur ya
da degildir.Bu sorunun baska bir boyutu ama eger ozgurse bunun basina bela
acmasina engel olmak yine egitimin vazifesidir.Insanlarin ellerinden
ozgurluklerini almak sag elin sol elden farki olmamasi gibi birbirinin aynisi gibi
dusunen bir suru insan cikarir ortaya ama butun bu insanlar tek bir insan
demektir.Cunku hepsi ayni sarkiyi , gunun ayni vaktinde , ayni sekilde , ayni
hizda soyleyecektir.Ortaya ise tek bir ses cikacaktir.Ara sira , aykiri sesler
duyulsa bile bunlar hemen bastirilacaktir cunku aykirilik bir bozuklugun
gostergesidir.Muhim olan herksein farkli sarkilari soyledigi bir yerde ritmi
tutturmaktir.Iste bu da ancak egitim ile basarilir…
Bu arada etrafta bir kac
ogretmen daha beliriyor.Rahip , bana
gulerek bakiyor ve son topantiya girmeden onceki son sozlerini soyluyor…
-Soylediginiz seyler cok guzel
seyler ogretmen bey ama imkansiz.Bir sey imkansiz ise hakkinda konusmanin da
bir anlami yoktur.Bosuna cene yormayalim. Insanlarin , ozellikle koylulerin
karar verecekleri zaman basvuracaklari bir rehbere ve kitaba ihtiyaclari
vardir.Onlari hayatin acilariyla basbasa birakamazsiniz . Eger oyle yaparsaniz
, herkes gucu elde ettigi anda bas kaldirir.O yuzden , baslar kalkmadan
ezilmelidir.Dhamma insana ne kadar guclu oldugunu ogretiyor , insanin mevcut
potansiyelini ortaya cikariyor ve karar vermenin getirdigi sorumluluktan
kurtariyor. Dhamma’nin karismadigi noktada ise insanin verdigi kararlarin
insanin omuzlarinda nasil bir yuk oldugunu ogrenmektir insanin vazifesi. Insanlar
karar vermemelidirler.Onlarin nerede , nasil davranacaklarini bilemezseniz
kontrol edemezsiniz.En buyuk karar , karar vermemeye karar vermektir.Bu sekilde
butun sorumluluklardan kurtulur insan.
Basit bir merhaba ile baslayan
konusmamizin , sonunda gelip te , beni
son bir kac gundur mesgul eden konuya getirecegini asla tahmin edemezdim.Dun
carsida gezerken aklima gelen soru tekrar dilime dolaniyor.Rahipler karar
verirler mi ?
Bu arada toplanti salonuna
giriyoruz.Rahip bir yandan konusuyor bir yandan da iki kisinin yan yana
oturabilecegi musait bir yer ariyor.Ben aslinda O’nunla yanyana oturmayi pek
istemiyorum cunku bu konuda daha fazla konusmayi istemiyorum.Hic bir yere
varamayacagimiz bir tartismadir bu ve insanligin tarihi kadar eskidir.Oturacak
yer bakmaya basliyorum.Neyse ki iki kisinin yanyana oturabilecegi bir yer
bulamiyor.Bir yer var ama orasida iki bayan ogretmenin tam ortasi.Rahip ,
sagima da otursa soluma da otursa oteki yaninda bir bayan olacagi icin
vazgeciyor bu sevdadan.Buldugu bir yere oturuyor ve bana da uzakta oturacak bir
yer gosteriyor.Halimden memnun bir
sekilde daha sonra asil meslegi trafik polisligi olan ama emekli olduktan sonra
yasadigi sehir olan Bangkok’tan koyune donup gonullu ogretmenlik yaptigini
ogrenecegim yasli bir bayin yanina oturuyorum.
Durusu heybetli ve insana guven
veriyor.Yasliligin verdigi bir sevimlilik var yuzunde.Butun konusmamiz
birbirimizin ismini ve ne ogrettigimizi sormamizla baslayip bitiyor. Trafik
Polisligi ilginc bir meslek olmali diyorum icimden.Aksama kadar trafigin duzgun
bir sekilde akmasindan sorumlu olmak , aksam olunca da ayni trafigi kullanarak
evine donmek.Arabalarin hizlarini kontrol etmek , kurallari uygulamak , alkollo
arac kullananlara ceza yazmak.Aslina bakilirsa trafik polisi , eger araba kullaniyorsaniz devlet baskanindan
ya da yargictan farksiz gorunuyor.Yasama, yurutme ve yargi uclusunun son
ikisini elinde buluduruyor.Trafik kurallari , Trafik polisi varsa bir anlam
kazaniyor ya da tam tersi…Bu aynen az once rahiple konusurken kafama takilan
bir noktaya isik tutuyor.Buddha ile Dhamma birbirinin tamamlayicisi.Biri
digerisiz dusunulemez.Buddha aslinda Dhamma’nin aciklayicisidir.Eger Dhamma
olmasaydi Budha da olmayacakti.Ayni sekilde Buddha olmasaydi Dhamma aciga
cikmayacakti. Peki trafik Polisi yoksa
kurallar tamamiyla yok mu oluyor ? Yollarin uzunlugu ile trafik polislerinin
sayisi arasinda bir oran dusunulunce ortaya cok ufak bir rakam cikiyor.Yani
yollar cok uzun ve bu yollarda cok az trafik polisi var.Peki trafik polisinin
olmadigi yerde arabalar hangi bekcinin kontrolu altinda yol aliyorlar ? Bu
sorunun yaniti hic suphesiz : Trafik Kurallarinin! Son bir soru daha , ardindan
toplantiyi dinlemeye baslayacagim , Trafik kurallarinin oldugu bos bir yol ile
dolu bir yolun farki nedir ? Yani eger yolda cok araba varsa arabalarin hizini
trafigin kendisi belirler.Yani , yol bos ise basar gidersiniz . Yok yol dolu
ise ne yaparsaniz yapin yavas gitmenizi trafigin yavas akmasina
borclusunuzdur.Bu durumda ortada hic kural olmasa bile ( kaza yapmamaya ozen
gostermek disinda ! ) , durup duruken bir kuralla karsi karsiya
kaliyoruz.Hizimizi , yolun neresinden gidecegimizi , hangi arabanin arkasindan
gidecegimizi , hangi arabalari gecebilecegimizi hep trafik dedigimiz kendinden
benligi olmayan , Ingilizlerin “impersonal” dedikleri tarzda bir guc idare
ediyor.Iyi ama bu apacik bir celiski olmuyor mu ? Yani trafigi arabalar
olusturuyor sonra da arabalar tarafindan meydana getirilen trafik arabalarin
hizini kontrol etmeye basliyor.Bir cesit kisir dongunun icine dusmus
gibiyim…Belki de bu sorunun yaniti zannettigimden cok daha uzun …
Iyisi mi simdi toplantiya doneyim .
Bu soruya daha sonra tekrar deginecegim…
(Ucuncu gun devam edecek )
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder