Bu Blogda Ara

24 Eylül 2024

Sürgünden Öte (5)


 Dışarıda ise Çin’i baştan keşfeden, bir ressam gibi kırmızının elli tonunun her birine ayrı bir meyve adı veren, balta girmemiş bir yağmur ormanına hasbelkader düştüğü için hayatında ilk defa gördüğü hayvan ve bitki çeşitliliğiyle başı dönen, dili tutulan, gözleri hayranlıkla yerlerinden fırlayan, meraklı ve çalışkan bir bilim insanı vardı. Xiao Ma ile sık sık konuşmak zorunda kaldığın için ve çocuk senin tüm ısrarlarına rağmen seninle İngilizce konuşmayı reddettiği için Çince konuşma kabiliyetin bir nebze ilerlemişti ve bundan aldığın cesaretle sokaktaki insanlarla iletişime geçmekten, derdini anlatmaktan ya da onların dertlerini dinlemekten daha az çekinir olmuştun. Ayrıca, Wang Chenxi ev işlerinin sorumluluğunu üzerine aldığı ve senin de artık kadın peşinde koşman hukuken olmasa bile örfen yasak olduğu için boş vaktin bir hayli artmıştı. Sebzelerin en tazesini almak için sabah erkenden manav önlerinde tekerlekli alışveriş çantalarıyla sıraya giren ninelerin ve asırlık sandal ağacının altında oturup majiang oynayan üstsüz, tasasız ve dişsiz -ama sigarasız değil- dedelerin arasına karışmıştın adeta. Sıradanlık ilk defa seni rahatsız etmiyordu; bilakis kalabalıklar içinde eriyip yok olabildiğin, kimse tarafından parmakla gösterilmediğin, küçük bir sabun köpüğünün ya da sınırları alabildiğine dar bir yankı odasının içinde ömrünü çürütmediğin için seni gururlandırıyordu üzerine oturttuğun bu yeni mizacın. 11 yıllık bir mücadelenin sonunda nihayet Çin’e varmıştın çünkü öncesinde evinde Türkçe kitaplar okuyup Türkçe hikâyeler yazan, çalıştığı okulda Amerikan müfredatı okutup çoğu vaktini yabancı öğretmenlerle İngilizce konuşarak geçiren bir Naci Bey vardı. Çin sadece evle okul arasında geçmek zorunda kaldığın ölü sokaklara verdiğin addı. Oysa, evlilikle gelen rahatlık ve sıradanlık -Ehhh olsun o kadar değil mi, karının ve seni her saniye izleyen biricik ajanının memleketi sonuçta!- içinden geçtiğin bu sokakların renklerini, seslerini, kokularını ve hatta biraz daha gayretle ruhlarını algılamana yol açmıştı. Kaldırımda yürürken karşıdan gelen ve yiyecekmiş gibi seni tepeden tırnağa süzen yaşlı kadınları, o kocaman Karadenizli burnunu görünce İngilizce konuşabildiklerini belli etmek için bir şeyler mırıldanarak yanından geçen genç erkekleri, senin onlara doğru hızlı ve kararlı adımlarla yürüdüğünü fark ettiklerinde bakışlarını önlerine düşürüp kirpiklerinin gölgesini gözlerinin altına seren utangaç genç kızları, öğlen yemeklerinden sonra Si Hai parkında yürürken sen bir anda karşılarına çıkınca ilk iş olarak çocuklarını kendi bedenlerine doğru çekip şaşkın yavrularının başını okşamaya başlayan genç anneleri, Hong Kong lokantasında karekodu taratmak yerine resimli menü istediğini duyunca kızan ama kızdığını belli edemeyen bitkin garsonları, Guangdong eyaletinin küçük şehirlerinden Shenzhen’a çalışmaya gelmiş temizlikçi kadınların yorgun ama samimi gülümsemelerini, öğlen yemeğinden sonra gölgelik bir yere serdikleri kartonların üzerinde şekerleme yapan inşaat işçilerini, pisuvara işerken boşta kalan eliyle ikide bir kendi kıçına şaplak atan adamları, Alaçinko[1] tuvaletlerde hiç sıkıntı çekmeden işlerini gören, hatta sigarasını içip telefonunda oyununu oynayan aşçı yamaklarını, sırtı sana dönük halde karşı masaya oturan ve iki saat boyunca acaba bana mı bakıyor, bir yerim mi açıldı, iç çamaşırım mı görünüyor gibi yaşlı kız kuruntularıyla sürekli bluzunu ve eteğini çekiştiren ama bir yandan da saçıyla başıyla oynamaktan usanmayan dedikoducu kadınları, içine duman basılmış kovandan kaçan arılar gibi akşamları neredeyse hep aynı saatte ofis binalarını terk eden binlerce beyaz yakalıyı, sabahları egzersiz adı altında baldırlarını ve göbeklerini tokatlayan orta yaşlı yaşam gurularını, eline VIP kart tutuşturup sana 10 saç tıraşı sözü veren ve bunun için senden toplu para alan berberin sen ikinci tıraşını olduktan sonra dükkânını kapatıp sırra kadem basmasını, torunlarına hava aldırmak için sitenin bahçesine çıkaran ama hava çok sıcak olduğu için çareyi klimanın her daim çalıştığı süpermarkete sığınmakta bulan nineleri, parklarda dans eden teyze topluluklarına dahil olmak isteyen ama utandıkları için ışığın en az vurduğu köşelerde sessiz sakin danslarını icra eden dayıları ve önceki hayatında, o bildik oryantalist kibrinin gözünün önüne perdeler çekmesiyle göremediğin daha pek çok ayrıntıyı görür olmuştun. Yine bu zamanda civardaki işçilerin öğlen yemeği yediği ucuz lokantalara gidip onlarla aynı masada yemek yemiş -Karşı masada sessiz sakin bir halde çorba kaşıklayan soluk yüzlü kadın kimdi acaba, hiç merak etmedin mi?-, sırf içinden geldiği için Çin yeni yılında okulun hademelerine ufak hediyeler vermiş, motokuryelerin çalışma koşullarının düzeltilmesi için düzenlenen bir çalıştaya katılmış ve misafir katılımcı olarak bir konuşma yapmıştın. Hatta bu konuşmanın Çince çevirisi sosyal medyada hızla yayılmış, sen tam “yıllardır beklediğim ilgi ve alaka hiç ummadığım bir yerden beni bulacak galiba” dediğin anda, metnin içinde geçen birkaç siyasi atıf malum çevrelerde rahatsızlığa neden olduğu için -buna ben bile mâni olamam maalesef!- konuşma metninin Çince çevirisi tek bir parmak hareketiyle tüm platformlardan bir anda silinmişti.

Bölümlerin tamamı ileride yayınlanacak kitapta yer alacaktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder