Evliliğe en çok yaklaşacağın ama nihayetinde
direğinden döneceğin, kış güneşi gibi umutlandırıp ısıtmayan o delimsirek maceranın
başladığı yıldı altıncı yılın. Boyu boyuna, huyu huyuna, suyu suyuna uygun İspanyol
bir kız bulmuştun. Tam İspanyol da sayılmazdı ya! Kanarya Adaları’ndandı. Shenzhen’e
yüksek lisans yapmaya gelmiş ve şimdilik Çince öğreniyormuş. Bukleli saçları
ikide bir kulaklarının arkasından zıplayarak çıkardı da sen nasıl zevkten
çıldırırdın, hatırlıyor musun? Omzunun bitip boynunun başladığı yerdeki o minik
gölgeli çukur bakmaya doyamadığın, her hareket ettiğinde seni bambaşka haz
evrenlerinin kapısının önüne savuran ne bereketli bir pınardı değil mi? Ham
fındık yeşili gözleriyle seni süzdüğünde, o zeytinyağı rengi teniyle tenine
dokunduğunda, o kolundan yükselen altın sarısı ayva tüyleri en beklenmedik
zamanlarda gözüne takıldığında, sen sen olmaktan çıkar, zamanın ve mekânın
ötesinde meçhul bir noktada, zebun bedenini tanrısal zevklerin ılık nehrine bırakırdın.
Ama en çok da tuzlu çekirdek çitlemekten çilek gibi kızaran dilini senin ağzına
sokup sana emdirirken -Dili kopasıca Avrupalı kaltaklar, nasıl da biliyorlar
işlerini!- kafan karışır, beynindeki devreler kısa devre yapar, hak etmediği
bir güzelliği şans eseri kapısında bulmuş müzmin bir yoksul gibi sonsuz
genişlikte bir şenlik moduna girerdin. Kanarya, Çin’in diğer kentlerini ziyaret
etmek için bahanen olmuştu. Xian’a, Pekin’e, Şanghay’a, Hangzhou’ya, Xiamen’e,
Nanjing’e, Suzhou’ya, Chengdu’ya hep onunla gittin. O şehirleri kendi gözünle
gördüğün kadar bir de onun gözüyle gördün. Oraların yemeklerini kendi dilinle
tattığın gibi bir de onun diliyle tattın. Birbirinize olan tutkulu bağlılığınız
sadece zihinsel bir uyumluluk değildi, tenleriniz de mıknatısın ters kutupları
gibi birbirlerine karşı sabırsız, aceleci ve engel tanımazdı. Birlikte
geçirdiğiniz ilk yıl toplumsal normlarda delikler açacak, hatta var olan
delikleri afaki boyutlarda genişletecek kadar delişmen ve ateşliydi. Gün içinde
sokak ortasında öpüşmeler, parkta neredeyse son noktasına varacak olan fiziksel
yakınlaşmalar, araba parkının izbe bir köşesinde şipşak düzüşmeler, Dameixia’daki
plaja gece yarısından sonra gidip kayalıkların kısmen kapattığı bir kumlukta
sahili usul usul öpen dalgaların eşliğinde sevişmeler… Senin bile Kanarya’yı
tanımadan önce kendine yakıştırmadığın, başkalarında görecek olsan
ayıplayacağın davranışlardı bunlar. İçindeki o utangaç, o tutucu, o yaptığı her
hareketi “başkaları ne der?” sorusunun yanıtına göre yönlendiren birisi için
devrim niteliğinde değişimlerdi yaşadıkların. Tam olarak da bu yüzden ona, daha
önce hiçkimseye bağlanmadığın sağlam bir zincirle bağlanmıştın. Bu zincirlerin
seni ürkütmeye başlaması çok sonraları, ateş harını yitirip közlerin sıcağıyla
yetinme evresine geçince gerçekleşecekti.
Bölümlerin tamamı ileride yayınlanacak kitapta yer alacaktır.
Bir sonraki bölüm: Yer Üstünden Notlar: Sürgünden Öte (4) (sessizkuyu.blogspot.com)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder