Bu Blogda Ara

03 Ekim 2024

Sürgünden Öte (7)

  


Yukarıda yazdıklarımı neden bu kadar detayına girerek, bir de senden öğrendiğim basmakalıp tekniklerle niçin bu derece dramatize ederek anlattığımı ben de bilmiyorum. Tamamlamak için aylardır bir taraflarımı yırttığım -Ne kadar zormuş yazmak!- bu metne faydadan çok zararı mı olacak acaba, en başta senin olmak üzere diğer tüm okurların içini mi şişirmiş oldum bu lüzumsuz tali yollara sapmakla? Aramızda bir nebze mütekabiliyet ya da eşitlik olsun diye anlattım sanırım. İçimdeki susmak bilmeyen adalet duygusunun galip gelişi, beni ve planlarımı alaşağı edişi de denilebilir. Bu vakte kadar benim gözümden kendini dinledin, şimdi biraz da benim gözümden beni dinle diye aklımdan geçirmiş olabilirim. Öyle ya, sen böyle evliliğin getirdiği düzenli hayatın renkli nimetlerinden, hiç beklemediği bir anda cennet bahçesine düşmüş bir şapşal gibi nemalanırken; benim hayatımda da tam tersi yönde olayların gerçekleşmiş olduğunu, sen çıkıyorken benim indiğimi, Fizik biliminin tartışma götürmez bir kanununu bir kere daha gözlemle tasdik ediyor oluşumuzu bilmek istersin diye düşünmüş de olabilirim. Ne de olsa hiçbir zaman yüz yüze buluşmayacağız değil mi? Bir masanın iki tarafına karşılıklı oturup senin en sevdiğin Hakka usulü doujiaoqiezi[1]  yemeyeceğiz ya da Barfly’da kirli bir sarı ışığın altında, karşılıklı bira içip amatör gitarcıların gece yarısına doğru yayılan melankolik melodilerini dinlemeyeceğiz. Adımı bile öğrenemeyeceksin, yukarıda verdiğim bilgilerin doğruluğunu kabul etsen ve üniversite kayıtlarını didik didik etsen bile beni bulman, benimle bir araya gelmen, benden hesap sorman imkânsız. Bu metinde duygular ve olaylar gerçek, kişiler ve kurumlar kurmaca. Buna anlatıcı da dahil. Dikkat ettiysen yazdığım şeye öykü ya da mektup diyemiyorum artık, metin diyorum. Anı desek daha mı iyi olur acaba? İyi ama kimin anıları bunlar? Adı bile bilinmeyen, varlığı kuşku götüren, takip ettiği adama sırılsıklam tutulan Çinli bir ajanın mı? Bu satırları müstehzi bakışlarınla okuduğunu ve sol elini, yol verdiğin bir yayaya sallıyormuşsun gibi sallayarak “Bunlar teknik detaylar kuzum, geçelim bu lafazanlıkları.” dediğini duyuyor gibiyim, “Sadede gel, hikâyeye dön, okuru sıkma kendi küçük hayatının küçük sorunlarıyla. Kime ne senin aşk meşk dalgalarından.”

Bölümlerin tamamı ileride yayınlanacak kitapta yer alacaktır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder