Bu Blogda Ara

13 Temmuz 2022

Bir İnanç Sistemi Olarak Otoburluk ve Etyemezlik

 


Etyemezlerin (vejetaryen) ve otoburların (veganların), hepoburları (et ve ot tüketenler) ikna etmek için et tüketimini sağlıksız ya da çevre düşmanı ilan etmeleri, bana kalırsa haklı oldukları davada kendilerini haksız konuma düşürmekten başka bir işe yaramıyor. Et yemek sağlıksız değildir. Hatta, ette bulunan yüksek ve nitelikli protein dolayısıyla makul miktarda tüketilen et, sebze ve meyvelerle desteklendiği sürece, insana sağlıklı ve uzun bir ömür vadedebilir. Nasıl ki her gün nohut pilav yerseniz bir süre sonra sağlık sorunları yaşamaya başlarsınız, aynı şekilde her gün tavuk döner ya da İskender kebap yerseniz, bu yediğiniz etler uzun erimde kalp ve damar sağlığı gibi konularda sorunlar yaşamanıza neden olabilir. Dengeli beslenildiği sürece makul miktarda et yemenin sağlığa zararlı olduğuna dair en ufak bir bilimsel kanıt dahi yoktur. Aynı şey hayvan yetiştiriciliğinin çevreye verdiği zarar konusunda da geçerlidir. Öncelikle, sadece hayvancılık değil, tarım da çevreye zarar veren bir girişimdir. Sonuçta tarım arazileri bir zamanların ormanlarıydı ve bu araziler ister istemez doğal ortamlarında yaşayan hayvanların ve bitkilerin su, gıda vb ihtiyaçlarını gasp ederek insanlığın hizmetine sunulmaktadır. Ayrıca, yarın öbür gün bir mühendis çıkıp da “Mevcut sistemin onda biri kadar su ve doğal kaynak tüketerek hayvancılık yapmayı geliştirdim.” derse ne olacak? O zaman bu gerekçeyle et yemekten vazgeçen insanlar “Ay canım, bak çevreye zarar vermiyormuşuz.” deyip kebap salonlarına geri mi dönecekler?  Bir insan etyemez ya da otobur oluyorsa bunu sadece ve sadece vicdani sorumluluğu bahane ederek yapmalıdır, başkalarını ikna edecekse de yine aynı vicdan-merhamet-şefkat kavramları üzerinden argümanlar geliştirmelidir. Hayvan yemiyorsa bu onların acı çekiyor olmalarından dolayıdır. Hayvanların mezbahanelerde acılar içinde ölmelerine vicdanı el vermediği içindir. Onların da biz insanlar gibi iyi kötü bir “ben” anlayışına sahip olduklarına ve insana kıyasla düşük seviyede de olsa işlevini yetine getiren bir bilinçle dünyayı algıladıklarına inandığı içindir. Bu bir çeşit inançtır, evet! Bunda gocunacak, darılacak, sinirlenecek bir durum göremiyorum ben. Hayvanların da biz insanlar gibi acı çektiğine, ölümü en azından ömürlerinin son anlarında dahi olsa korkuyla karşıladıklarına, ölmemek için çırpındıklarına, tepindiklerine, böğürdüklerine ve biz insanların bunları yapmaya hakkının olmadığına inanıyordur etyemez. Bu inanç da ona, hayvanları incitmemek için bir gerekçe, bir yol ve o yolda yürümek için irade veriyordur. İşin bu kadarlık kısmını bilimsel anlamda kanıtlamak -gereksiz kaçsa bile- pek de zor olmasa gerektir. Ömründe bir kere eline kıymık batmış bir çocuk dahi acı çeken bir hayvanı görünce onun çektiği ıstırabı anlar, kalbinin derinliklerinde hisseder, elinden geliyorsa o hayvana yardım etmek ister. Mesele işte kaybettiğimiz o çocuk kalbine geri dönebilmektedir. Yoksa gerisi fasa fisodur. Yok hayvan yetiştiriciliği çevreye zararlıymış, yok et yemek sağlıksızmış, yok et tüketen insanlar daha asabi oluyormuş… Bunlar suyu bulandırmaktan, vicdan ekseninden bakıldığında %100 haklı görünen bir davaya, eleştirilecek yumuşak noktalar eklemekten başka bir şey değildir. Bir insan çevre yüzünden et yemiyorsa o insan etyemez değil çevrecidir, sağlık nedeniyle et yemeyi bırakmışsa otobur değil sağlığına dikkat eden bakımlı insandır. İstediğimiz kadar inkâr edelim, et yememe eylemi bir çeşit inancın sonucudur. Bu inanç, insanlar gibi merkezi sinir sistemine sahip, beyni olan ya da en azından sinir uçlarıyla tehdidi algılayabilen, acı duyduğunda tepki verebilen diğer canlılara duyulan saygının ve sevginin sonucudur. Bu bir hayat tarzıdır ve uygulama aşamasında İslam dinini seçip domuz yememekten ya da Hindu olup inek yememekten farksızdır. Bir kere bu sevgi ve saygı duygusu kazanıldı mı rasyonel beyin mutlaka o duygunun etrafına akılla izah edilebilecek gerekçeler örecektir. Yalnız, karşı taraftaki insanlar her ne zaman bu gerekçelerde bilimsel ya da mantıksal bir delik açsalar, sanki inancın merkezindeki düsturlarda bir delik açmışlar gibi sevineceklerdir. İşte benim dikkat çekmek istediğim tehlike budur. Almanya yenildiği için biz de yenik sayılmayalım durduk yere. Yoksa bu yenilgilerin sonu gelmez…     


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder