Bu Blogda Ara

07 Mart 2017

Çin'den Puslu Öyküler

Çin’den puslu öyküler
02.03.2017 00:29 BİRGÜN KİTAP
Ali Rıza Arıcan, modern zamanlar denilen bu çağın, dünyanın her yerinde benzer sorun ve dayatmalara maruz bıraktığı bireyin tanıdık bunaltısını, kaçıp kurtulma arzusunu, sığınaklarını anlatıyor. Arıcan gerçek bir dünya vatandaşı olduğunu yazdıklarıyla da kanıtlıyor. 

ŞİRVAN ERCİYES


Ali Rıza Arıcan, 1977 İstanbul doğumlu bir yazar. Boğaziçi Üniversitesi Matematik Öğretmenliği Bölümünden mezun olduktan sonra Tayland’da başladığı öğretmenliğe Vietnam’da devam etmiş, şimdilerde ise Çin’in Ciangsu (Jiangsu) eyaletine bağlı Çanco (Changzhou) kentinde yaşamını sürdürüyor. Yazarın, Pasifik Öyküleri, Motosiklet Üzerinde Aşk, The Bicycle adlı kitapları daha önceden okurla buluşmuş. Arıcan, yeni öykülerini, Puslu Kentin Mavisi adını verdiği eserde toplamış. 2014 yılında Arkitera’nın düzenlediği yarışmada birincilik ödülünü kazanan Yağmurun Durmasını Bekleyen Adam öyküsü de bu kitapta yer alıyor.

                          


Yazarın, Doğu Asya’nın farklı ülkelerinde yıllardan beri yaşadığını öğrenmek elbette ilgi çekici. Japonya, Çin ya da Vietnam çoğumuz için varlığından haberdar olduğumuz ama uzaklığından dolayı gitmeyi hayal dahi edemediğimiz diyarlardır. Öyle ki biraz Kaf Dağı gibidir, masalsı ve gizemli. Ali Rıza Arıcan’ı ilginç kılan tek yanı Doğu Asya’da yıllardır yaşıyor oluşu değil elbette, dile gösterdiği özen, emek ve detayları yakalamaktaki ustalığı da dikkate değer.

Arıcan, geçmişle bugün arasında bağlar kurarak, yer yer eleştirel bakış açısıyla, ilginç gözlemlerle, ince mizahla ve gizli kederle can veriyor öykülerine. Çin’de yaşayan bir yabancının başına gelen ilginçlikler üzerinden ilerleyen öykülerden oluşan bir kitap okumaya başladığını sananlar daha ilk öyküde yanıldığını anlayacaktır. Yazar, yaşama herhangi bir Çinli gibi bakmayı deneyerek, insan olmanın ortak dili üzerinden inşa etmiş öykülerini. Modern zamanlar denilen bu çağın, dünyanın her yerinde benzer sorun ve dayatmalara maruz bıraktığı bireyin tanıdık bunaltısını, kaçıp kurtulma arzusunu, sığınaklarını anlatıyor Puslu Kentin Mavisi. Gerçek bir dünya vatandaşı olduğunu yazdıklarıyla da kanıtlıyor Arıcan.

On sayfa ile kırk dokuz sayfa arasında değişen sekiz öykünün yer aldığı Puslu Kentin Mavi’sinin kahramanlarından yalnızca biri kötücül duygulara teslim oluyor. Bir Seri Katilin Doğuşu adlı öyküde Dostoyevski kahramanlarını anımsatan bir karakter çıkıyor karşımıza. Kurallara saygılı yaşayan, herkesin dost canlısı ve yardımsever olarak niteleyebileceği bir mühendisin, giriştiği iç hesaplaşma sonucunda seri katile dönüşümü ve kahramanın, kendini haklı çıkarma / vicdanını devre dışı bırakma gayreti, duygusal değişimleri ve öfkesi, cinayetlerin itiraf edildiği bölümler, okurun zihninden kolayca silinmeyecek bir ustalıkla kurgulanmış.

Yağmurun Durmasını Bekleyen Adam öyküsünde tesadüfen gittiği akraba evinde, yağmur nedeniyle mahsur kalan bir gencin öyküsü çıkıyor karşımıza. Yağmur hiç dinmiyor ve mahsur kalma hali gittikçe bir kabule ve alışkanlığa dönüşüyor. “ Geride bıraktığı hayatı aklına getirmediği günlerden dolayı yetişkince bir gurur duyardı içinde, bir şeyleri geride bırakabiliyor olmanın getirdiği haklı bir özgüven belirirdi göğsünün ortasında.” (syf.64) diyor genç adam. Gitmek ve dönememek üzerine metaforik bir öykü olarak okunabilir.

Çanco Kanatlarımın Altında, kitaptaki en uzun, en sürükleyici ve en gerçekçi öykü. Apartman temizleyerek para kazanmaya çalışan iki kadın işçinin hayatlarına, koşullarına, beklentilerine ortak olurken sıçan kabilesi ile de tanışıyoruz. Çin’de, bodrum katlarında, penceresiz, küflü, kötü kokulu, daracık odalarda yaşayanlara ve yaşadıkları bu mekanlara sıçan kabilesi (shǔ zú) adı veriliyormuş. Büyük kentlere iş bulmak için gelen, az paraya çok çalışan, insanlık dışı koşullara boyun eğmek zorunda bırakılan bu insanlar, sömürünün tüm dünyada benzer olduğunu bir kez daha gösteriyor.

Sıçan kabilesinden Wang, koşullarını sorgulama gereği duymadan çalışmaktadır. Köyünde bıraktığı çocuğuna para yollamak dışında bir hayali yoktur. Li ise yeni evli, genç bir kadındır, daha iyi bir hayata kavuşmak, sınıf atlamak gibi hayalleri vardır. Bu hayallere kavuşmak için bir adım atarak, kendisine ve Wang’a ek iş bulur. Çin’de yaygın olarak kullanılan bir sosyal medya sitesinde paylaşılan fotoğraflara bakacak ve kategorilere ayırarak, silecek ya da hesapları kapatacaklardır. Wang’ın hiç bilmediği görmediği farklı bir Çin çıkar karşısına, mutlu ve güzel insanlar, yenilen yemekler, yapılan alışverişler, gezilen yerler, pornografik görüntüler. Wang’ın apartman temizleyerek geçen yıllarında hiç tanık olmadığı bu dünyada herkes sağlıklı, mutlu ve zengindir. Işıltıyla sunulmuş bu görüntüler ne kadar gerçeği yansıtır, ne kadar yanıltır? Onların yaşadığı hayatsa Wang’ın yaşadığı nedir gibi soruların etrafında döne dolana okunacak bir öykü.

Puslu Kentin Mavisi, “Uzak Asya” dediğimiz diyarın, aslında o kadar da uzak olmadığını duyumsatırken yalnızlıktan, aşksızlıktan, haksızlıktan, baskıdan, sansürden bunalan insanların konuştuğu evrensel dille sarmalıyor okura. Satır aralarında Çin’de kendinden büyüklere abla ya da amca diye hitap edildiğini, ailenin çok değerli olduğunu, gençlerin bir an önce evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya teşvik edildiğini, artık tek çocuk kuralının kalktığını ve isteyen tüm ailelerin iki çocuk yapabileceğini öğrenmek de ilgi çekici.

Marco Polo’yu unutulmaz kılan Çine’e giden ilk yabancı olması değil, Çin’de gördüklerini anlattığı bir kitap yazmasıydı. Ali Rıza Arıcan’da Çin’e giden ilk Türk değil elbette, hatta Çin’le ilgili yazan ilk Türk de değil. Ama Çinlilerin gözünden yaşama bakarak, onların mutluluklarını, sevinçlerini, kederlerini, umutlarını ya da kırgınlıklarını Türkçe olarak anlatan ilk yazar, işte bu yanıyla benzersiz.

Ancak Puslu Kentin Mavisi, daha çok, akıcı bir anlatıyı, güçlü bir dili, sezgiyi ve zekâyı barındıran öykülerden oluştuğu için okunmayı hak ediyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder