Bu Blogda Ara

06 Ağustos 2024

Kişisel Kütüphane

Pek sevgili yeğenlerim,

Malumunuz bu yılki doğum günlerinizde hepinize birer kitap hediye ettim. Büyük bir olasılıkla bundan sonraki doğum günlerinizde de kitap hediye edeceğim sizlere. Yazar ve öğretmen bir amcanız olduğu için bir nebze şanssız sayabilirsiniz kendinizi. Belki de şanslı olanlardansınızdır. Bunu zaman gösterecek, hem de çooook uzun bir zaman... Ayrıca, diğer ihtiyaçlarınızı zaten harçlıklarınızdan biriktirdiğiniz paralarla karşılıyorsunuzdur. Yani, iki-üç ay kullandıktan sonra sıkılıp bir tarafa koyacağınız ıvır zıvır şeyleri istediğiniz zaman alıyorsunuzdur. Ama kitaplar gelip geçici hevesler değildirler. Onlar hep vardırlar, dedelerden ve ninelerden kalma yadigâr hediyeler gibi her daim bizimle kalırlar. Bu yüzden kitaplardan oluşan bir hisarın yegane muhafızı olmanız yolunda şimdiden atacağınız küçük adımlar istikbalinizin ışıltılı yolunda ciddi ve sağlam bir yatırım olacaktır. Nihayetinde hepiniz -en küçüğünüz 15 yaşında- kendi kütüphanenizi kurma yaşına erdiniz. Uzun ve çetrefilli bir yolculuğun ilk adımlarını atıyorsunuz, belki de ilk birkaç adımı çoktan attınız bile. O meşhur toz ve gaz bulutu küreye benzer bir şekle büründü ama her an, bilinmeyen bir kaynaktan beslenen meşum bir rüzgârın etkisiyle bambaşka şekillere dönüşebilir. Dikkatli, özverili ve titiz olmak lazım. Çünkü hâlâ yolun başındasınız; heyecanlı, hırslı ve meraklısınız. Bu heyecan, hırs ve merak ömür boyu en büyük yarenleriniz olacaktır. Bu yüzden ben onları zaten cepte hazır sayıyorum. Gelelim kendine ait bir kütüphanenin bizim için ne anlama geldiğine.

Kendinize ait birkaç rafınız olsun demek istiyorum, bu raflarda sadece sizin dokunabileceğiniz ya da sizin izninizle hayatınızdaki özel insanların dokunabileceği her birinin hususi bir hikâyesi olan kitaplarınız olsun. Bir insanın kendi kütüphanesi onun kişisel gelişiminde, toplumun içinde kendisine bir yer açmasında ve uçsuz bucaksız dünya sahnesinde varoluşunu kanıtlamasında önemli bir rol oynar. Size ait bir kaç raf deyip geçmemek lazım, orada sizi siz yapan eserlere yer verirsiniz sadece. Hani bir laf vardır, bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Bu lafın bir muadili kişisel kütüphaneler için de söylenebilir. Bana kütüphaneni göster, sana kim olduğunu söyleyeyim. Okuduğunuz ve dokunulmaz hale getirdiğiniz bu eserler sizin karakteriniz, kişiliğiniz ve duygusal zekânız hakkında pek çok önemli bilgiyi saklar yıpranmış sayfalarında. Onları büyük bir iştahla yine ve yeniden okursunuz, daha önce okuyup da farklı paradigmaların yardımıyla anladığınız yerleri şimdi bir de yeni edindiğiniz deneyimlerin ışığıyla değerlendirirsiniz. Yepyeni ışıklar yanar zihninizin puslu karanlığında. Öyle ki bu kitaplar defalarca okunmalarına rağmen her seferinde ilk defa okunuyormuş duygusu hissettirir okumanın müptelası olmuş insanlara. Bu yüzden kişisel kütüphanenizin ayrılmaz bir parçası haline gelirler. Bir arkadaşınız, çok ısrar edip de bu kitaplardan birisini ödünç aldığında dişiniz çekilmiş gibi bir ağrı saplanır teninize. İkide bir gözünüz kitaplıktaki o boşluğa takılır, tıpkı dilin istemsizce çekilen dişten kalan boşluğa girmesi gibi. Saplanır kalır o kaygan kuytuluğa, kitap geriye gelene kadar da huzur vermez size bu eksiklik duygusu. Uzun yolculuklara çıkarken, sırf yeni bir kitabın riskini almamak için, daha önce defalarca okumuş olsanız bile, bu raflardan bir kitap seçip çantanıza atarsınız. Artık yalnız değilsinizdir, tanıdığınız, iyi bildiğiniz, sevdiğiniz bir dostunuz vardır yanınızdaki koltukta.

Ben öyle yaparım. Karasu’nun “Göçmüş Kediler Bahçesi”si, Tanpınar’ın “Huzur”u, Nabokov’un “Konuş, Bellek”i, Tolstoy’un “Anna Karenina”sı, Durrell’ın “Justine”i, Bowles’ın “Sheltering Sky”ı, Alice Munro’nun “Bazı Kadınlar”ı, Sait Faik’in “Semaver”i, Montaigne’in “Denemeler”i ve benzeri eserler benim kitaplığımın demirbaşlarıdır. Uzun bir seyahate çıkarken çantama bunlardan birisini atarım, kadim bir dost ile eski(meyen) anılara dalmak gibidir bu kitapları mükerreren okumak benim için. Her bir karakterin, her bir olayın, her bir cümlenin hayatımda unutulmayan bir yeri vardır. Bu kitapları kimseye ödünç vermem, arada elime alır sayfalarını çevirir, orta bir yerden okumaya başlarım. Bir çeşit ilham kaynağıdır bu sayfalar aynı zamanda. Unutulayazan düşünceleri ve duyguları, tırpanın samanları havaya savurması gibi ortaya çıkarır, tembel bilincimi o hayati konularda tekrar düşünmeye zorlar ya da taze yaşanmış deneyimlerin ışığında yeni yorumlara yelken açmama vesile olur. Bu yüzden ayrı bir öneme sahiptir kendinize ait bir kütüphaneyi şimdiden inşa etmeye başlamanız. Ben yılda bir kitap hediye ederim size ama siz benim verdiklerimin çağrıştırdıklarıyla yolunuza devam edersiniz. Aynı yazarın başka bir kitabını ya da o kitapta adı geçen bir kitabı satın alır ve sadece size ait olacak bir okuma serüvenini başlatırsınız. Zincirleme bir reaksiyon gibidir bu. Bir kitap ancak başka kitapları okumanıza vesile oluyorsa yararlı olmuştur. Münbit bir toprak parçası gibi sürekli üretmeli, çarkları durmaksızın çalıştırmalı, kendisinden sonra gelecek olanlara yol açmalıdır. Dolayısıyla, kişisel kütüphanenizi kurarken bu ilkeyi aklınızdan çıkarmayın. İlginizi çeken kitapları alıp okuyun, kalenizin surlarına yeni taşlar ekleyin ve duvarları yükseltin. Mutlaka içlerinden beğenmedikleriniz de çıkacaktır. Olsun, doğal ve doğru olan da budur. 

İyi okur seçici okurdur, bu seçicilik doğuştan değil, yıllar süren bir tecrübenin sonucu olarak gelişir, rafine olur, billurlaşır. Bir çeşit mikro-evrimle elenenler elenir, üstte kalanlarla yolunuza devam edersiniz. Yavaş yavaş ne tür metinleri beğendiğinizi, ne tür metinleri okumakta zorlandığınızı ya da okumaktan haz almadığınızı anlayacaksınızdır. Bazı konularda kendinizi geliştirecek, bazı konularda da geliştirmek istemediğiniz için güdük kalacaksınız. Nihayetinde, on yıllar sürecek bir serüvenden bahsediyorum. Okul bitince bir kenara atılacak bir hobiden değil, hayat boyu zihninizi ve yüreğinizi diri tutacak bir alışkanlıktan, sizi içinde yaşadığınız toplumda sıradışı yapacak, etrafınızdakilerden yüzlerce adım ileride tutacak bir özellikten, bir zihin açıklığından, bir olgunluk göstergesinden... İşte tam olarak da bu yüzden kendi kütüphanenizi inşa etmeniz ve ona sadık kalmanız hayati bir önem arz etmektedir. Okuyan, okuduğunu anlayan ve eleştiren, okuduklarından yola çıkarak içinde yaşadığı evreni ve toplumu her saniye zihninde yeniden inşa eden, anlamlandıran ve yorumlayan bir dimağ olmak 21. yüzyılda başarılı olmak için en gerekli teçhizattan birisi olacaktır. Nitelikli metinleri okuyamayanlar harc-ı alem olmuş basitliklerin peşinden gitmeye ve hayatları boyunca sürünün pasif bir üyesi olarak yaşamaya mahkûmdurlar. Bu nedenle de nitelikli edebiyatın en temel unusurunu tanımak, kavramak ve hayat boyu seçtiğimiz kitaplara bu kriterleri uygulamamız olmazsa olmaz bir koşuldur.

İster Latin Edebiyatı’nın büyücü gerçekçiliğine hayran kalın, ister Kuzey Avrupa’nın soğuk ve acımasız korku hikâyelerine... İyi edebiyatın ilkeleri az çok aynıdır, binlerce yıldır değişmemiştir. Güncel olayların kısır döngüsüne odaklanmaz nitelikli metinler, basmakalıp cümlelerden uzak durur, kelimeleri dikkatli kullanır ve en doğru yerde en uygun boşluğa yerleştirir, tirübünlere değil de geleceğe, yani sonsuzluğa hitap eder, insanın makus kaderini -zaaflarını, faniliğini, cehaletini, iradesizliğini...- deştikçe deşer. Bugün üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen neden Baki’yi, Shakespeare’i, Cervantes’i, Montaigne’i hâlâ okuyoruz? Çünkü bu yazarlar insanın değişmeyen yanlarına odaklanmışlardır. Hırsına, hevesine, acısına, kibrine, sevincine, huzuruna, korkusuna tutmuşlardır merceklerinin odak noktasını. Ve insan yüzyıllardır, hatta bin yıllardır aynı değişmeyen hataların ve sevapların bir ürünü olarak, tıpkı binlerce yıl önce yazılmış olan Gılgameş Destanı’nda ya da İlyada’da olduğu gibi bitmeyen hedeflerin ve arzuların kurbanı olmaktan kurtaramamıştır kendisini. Üzerimizdeki elbiseleri değiştiririz ama içimizde doğup batan kızgın güneşi asla değiştiremeyiz. O güneş bizim özümüzdür ve yeryüzünde yaşamış ve yaşayan tüm insanları çelik zincirlerle birbirine bağlar. Bu yüzden, eğer iyi bir okur olma yolunda taviz vermezseniz, nitelikli edebiyat bir süre sonra sizin raflarınızı bulacak ve sizi kış geceleri sıcak tutan kalın yorganlarınız gibi sarıp sarmalayacaktır. Bunu unutmayın, kendinize kurduğunuz o minik krallıkta güzel, doğru ve hakikat yıldızları, yani sanatın değişmeyen üç ilkesi her daim parlayacaktır.

Edebiyat yolunda bahtınız açık, gönlünüz zengin, zihniniz hep aç olsun... Unutmayın, nitelikli edebiyat okunmaz, sadece ve sadece “tekrar okunur”. Ve yine unutmayın iyi bir okurun en temel göstergesi okurken yanında bir sözlük bulundurmasıdır.

Kişisel kütüphaneniz şimdiden hayırlı uğurlu olsun. 


Amcanız Ali Rıza Arıcan – 4 Ağustos 2024 – Maltepe, İstanbul 

 

Haşiye: Bu mektubu da en az iki kere okuyun. İlk okumada kaçırdığınız yerler mutlaka olmuştur... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder