Bu Blogda Ara

31 Mayıs 2014

Çin Mektupları 26 - Guan Li

Dün akşam evin yakınlarında bir yerde arkadaşlarla muhabbet ederken telefonuma gelen mesajla haberim oldu bu sabah gerçekleşecek olan törenden. Öğrencilerimden birisiydi mesajı gönderen ve üzerimde adımın yazılı olduğu bir davetiyeyle, beni, ertesi günün sabahında, okulun çok da uzağında olmayan Konfüçyüs Tapınağına çağırıyordu. Eve gidince biraz araştırma yaptım Çin’deki Ergenlikten Yetişkinliğe Geçiş Törenleri hakkında. Erkek çocukları için yapılana Guan Li, kız çocukları için yapılana Ji Li deniliyor. Literatürde genel olarak Guan Li adıyla geçince her iki cinsi de kapsadığı kabul ediliyor. Buradaki “Li” sözcüğünün Konfüçyüsçü metinlerde sıklıkla karşımıza çıkan ve Antik Yunanlıların “telos” diye adlandırdıkları, “ilke, amaç, yol, rasyonalite, ırmak yatağı” gibi anlamlara geldiğini belirteyim.

Tapınağın avlusunun kullanılmayan kısmı. 
Törenin yapılma amacı ergenlik çağını geride bırakan çocuğun, kendisini o günlere getiren anne babasına teşekkür etmesi ve sorumluluk sahibi bir birey olarak topluma karışması olarak özetlenebilir. Alabildiğine simgesel olan bu tören, doğal olarak ergenin zihninde herhangi bir devrime yol açmıyor. Yapılan şey daha çok, anne babanın çocuğuna “Sen artık bir çocuk değilsin, bundan sonra kararlarının ve eylemlerinin sonuçlarına kendi başına katlanacaksın.” gibisinden bir mesaj vermesi. Benzeri törenleri farklı kültürlerde de görebiliyoruz. Örneğin Japonya’daki Genpuku törenleri, Tayland’daki Bu’at törenleri benzer amaca hizmet etmektedirler.


Tören başlamadan önce. Anne babalar yerlerini almışlar. 
Tayland’dayken bir defa izleme olanağı bulmuştum Bu’at törenini. Genç erkek ailesi ile birlikte tapınağa gider, saçları ve kaşları rahiplerin duaları eşliğinde tıraş edilir. Ardından da bir ay sürecek olan tapınak hayatı başlar. Taylandlı halkın bu törenler ve devamında gelen tapınak hayatı için kullandıkları sözcük “pişmek” ya da “olgunlaşmak”tır. Tıpkı bizdeki sûfi dergahlarında çiğ olan insanın, şeyhin rehberliğinde pişip (Mevlana’nın “Hamdım, piştim, yandım” sözleri geliyor akla hemen.) hakiki insan olması gibi, Taylandlı Budist genç de bir ay tapınakta kalır; pişer, topluma karışmaya ve özellikle evlenip baba olmaya hazır hale gelir. Gerçi kentlerde yaşayan gençler için bu bir aylık süre, işten güçten ayrı kalmak anlamına geldiği için, bir haftaya indirilmiştir. Bildiğim kadarıyla minimum süre üç gündür.


Yakamıza taktığımız fuların üzerindeki amblem
Çin’deki törenler daha çok eğitimsel bir dönüşümü simgeliyor, çocuğun bir okulu bitirmesi ya da başka bir kente okumaya gitmesi gibi anne babayı hem gururlandıracak hem de ayrılıktan dolayı üzecek geçişlerden öncesinde yapılıyor. Konfüçyüs’ün klasik eğitime verdiği önemi düşünürsek, böylesi bir törenin aileler için ne kadar anlamlı olabileceğini daha iyi kavrayabiliriz. Gerçi bu törenlerin aslında Çin’de yeni yeni moda olmaya başladığını da belirtmekte yarar var. 20. yüzyıl boyunca çok da rağbet gören bir kutlama değilmiş Guan Li ve Ji Li. Bu unutuluş, Mao’nun “eskiye ait ne varsa yıkalım” ilkesine bağlanabileceği gibi modernizmin kendisinden önceki gelenekleri müzeleştirme ve toplumsal hayattan silme gücüne de bağlanabilir.

Erkek öğrenciler tapınaktan çıkıp, törenin yapılacağı avluda yerlerini alıyorlar. 
Bazılarına göre, Yetişkinliğe Geçiş Töreni, son on – on beş yılda, özellikle Hanfu hareketi tarafından teşvik edildiği ve Han milliyetçileri tarafından şov haline getirildiği için günümüz Çinlileri tarafından rağbet görmektedir. Hanfuculara göre; sokaklarda, iş yerlerinde, okullarda; Mançurya kökenli Çing hanedanlığının üç yüz yıla (1644 – 1912) yakın süren yönetimi sırasında yasaklamış olduğu Han ve öncesine ait geleneksel kıyafetler giyilebilmelidir. Böylesi bir teklif, doğal olarak adında “Halk Cumhuriyeti” geçen ve elli altı ayrı halktan oluştuğunu iddia eden bir ülke için kolay yutulabilecek bir lokma değildir. Örneğin; 2008 olimpiyat oyunlarının açılış ve kapanış törenlerinde hanfu kıyafetleri giyilmesi önerilmiş ama bu öneri Çin Olimpik Komitesi tarafından, “Hanfu Çin’deki elli altı etnik gruptan sadece birisidir.” denilerek reddedilmiştir.

Kız öğrenciler tapınaktan çıkıp, törenin yapılacağı avludaki yerlerini alıyorlar.
Gelelim törene. Sabah erkenden kalktım ve tapınağa gittim. Çanco’nun merkezinde, sinema ile kilise binalarının arkasında bir yerde, sessiz sakin bir mekan Konfüçyüs Tapınağı. Daha önce ziyaret ettiğim Tianning Tapınağına kıyasla çok daha küçük ve mütevazi bir görünümü var. Turistik bir yer olmadığı belli. İçeri girince gölgelik bir yere sığındım. Benden sonra diğer yabancı ve Çinli öğretmenler de gelince hep birlikte bize gösterilen rahat sandalyelere oturduk. Sandalyelere rahat diyorum çünkü anne babalar avlunun doğu ve batı duvarları boyunca sıralanmış olan tahta taburelere oturdular. Hem törenin gerçekleşeceği tapınağın ana kapısına uzaktaydılar hem de sandalyeleri bizimkiler gibi rahat değildi. İster istemez aklıma gelmedi değil, “Acaba, biz öğretmen olduğumuz ve Konfüçyüsçü öğretide öğretmen, bireyin hayatında çok önemli bir yer tuttuğu için mi bize bu kadar teveccüh gösteriyorlar?” diye.

Öğrenciler anne babalarının gelip, cüppelerini giydirmelerini bekliyorlar.
Tören tapınağın avlusunda yapılacak. Avlunun doğu kapısı töreni düzenleyen görevliler tarafından tutuluyor. Misafirler batı kapısından girip çıkabiliyorlar. Avlunun ortasına yirmi iki tane minder konmuş. Törenin öznesi olan öğrenciler, geniş merdivenlerle çıkılıp, yüksek kapıdan geçilerek girilen tapınağın içinde, tören için gerekli hazırlıkları yapıyorlar. Doğu kapısının dışında da törende görevli olan diğerleri var. Avlunun iki yanında da anne babalar oturuyor. Çocuklara en yakın olanlar onlar. Biz öğretmenler merdivenlerin bittiği yerdeyiz ama köşede kaldığımız için ve önümüzde foto-muhabirler dolandığı için görüşümüz arada bir kısıtlanıyor. Bu arada biz öğretmenlere üzerinde Çince olarak törenin adı yazılı mavi fularlar veriyorlar. Aynı fularları anne babalar da takmışlar. Öğrencilerimden birisinin annesi (JK’nin annesi) gelip benim fularımı yakama iğneliyor.   

Bir baba kızının kuşağını takarken. Anne de arkada kızının cüppesini düzeltiyor.
Kısa bir beklemeden sonra yavaş yavaş müziğin sesi yükseliyor, tören görevlileri doğu kapısından girip yerlerini alıyorlar. Onların ardından anne babalar giriyorlar doğu kapısından. Sonrasında da, tapınağın ana kapısı açılıyor ve on kız, on iki erkekten oluşan öğrenci grubu merdivenlerden aşağıya inip avluya geçiyor. Erkekler mavi beyaz bir elbise giymişler, kızlar ise pembe beyaz. Hepsi ağır adımlarla ilerleyip –zaten hızlı yürüyemezler bu elbiselerle-, minderlerin üzerine bağdaş kurarak oturuyorlar. Okul müdürü kısa bir konuşma yapıyor. Ardından tören başlıyor.

Oğullarına cüppelerini giydiren anne babalar.
Anne babalar ellerinde uzun beyaz bir cüppeyle çocuklarının yanına geliyorlar ve çocuklarına bu yeni cüppeyi, daha önceki elbisenin üzerine giydiriyorlar. Bu cüppeler daha çok mezuniyet törenlerinde profesörlerin giydiği; kolları geniş cüppelere benziyor. Erkekler cüppelerin üzerine bordo bir kuşak bağlıyorlar. Bu bordo kuşağın üzerine de kırmızı bir ip. Kızların cüppesi pembe çiçeklerle süslenmiş. Onların bellerine de pembe bir kuşak, ardından da bu kuşağın üzerine kırmızı bir ip bağlanıyor. Törenin simgeselliğinden yola çıkarak bu cüppeleri anlamak zor değil sanırım. Tapınaktan çıkan ergenler, bu cüppeleri giyerek ergenliğin üzerine erginliği eklemiş oluyorlar. Artık ergen tavırlarını, ergen başıboşluğunu ve sorumsuzluğunu bir tarafa bırakıp olgun birer erişkin gibi davranmaya başlayacaklar.

Oğlunun kepini giydiren anne baba
Anne babalar çocuklarının cüppelerini giydirdikten sonra eski yerlerine geri dönüyorlar. Ardından bir çift tapınağın ana kapısına yürüyor ve kapının önünde kendileri için hazırlanmış olan sandalyelere oturuyor. Onlar oturduktan sonra da oğulları avluda oturduğu minderden kalkıp, ağır adımlarla merdivenleri çıkıyor, anne babasının önünde secdeye gidiyor. Yalnız secdeye gitmeden önce belli adımları takip etmek zorunda. Önce dizlerinin üzerine oturuyor. Anne babası oğlunun başına siyah bir kep giydiriyor. Çocuk kepi giydikten sonra ayağa kalkıyor, kollarını açıp kendi ekseni etrafında 180 derece dönüyor. Bu anda yüzü bize dönük. Birkaç saniye bu şekilde durduktan sonra 180 derece daha dönüp, daireyi tamamlıyor. Anne babasının önünde secdeye gidiyor. Secdeden kalktıktan sonra anne babasıyla birlikte merdivenlerden aşağıya iniyor ve eski minderine oturuyor.


Kız öğrenci, anne babası karşısında secdeye gitmeden hemen önce
On iki erkek tek tek bu ritüeli gerçekleştiriyorlar. Ardından sıra kızlara geliyor. İnsan bu arada “Neden kızlar erkeklerden sonraya bırakılmış? Bari sırayı karıştırıp, ayrımcılığın önüne geçseydiniz! Bir erkek bir kız gitseydi. O kadar Neo-Konfüçyüsçü geçiniyorsunuz, bunu akıl edemediniz mi?” demeden edemiyor tabii. Zavallı kızlar güneşin altında, iki üç kat elbiselerin içinde, şapır şapır terliyorlar. Neyse ki hızlı ilerliyor tören, aksamadan, saat gibi.


Kollarını iki yana açmış erkek çocuk. 
Kızlar da birer birer, tıpkı erkekler gibi merdivenleri tırmanıyorlar, anne babalarının önünde secdeye varıyorlar. Yalnız bu secdeden önce kızların başına kep giydirilmiyor, saçının topuzuna başı süslü uzun bir toka –yemek çubuğunu andıran bir şey- geçiriliyor. Secdeden sonra kız çocuğu da anne babasıyla birlikte minderine dönüyor.
Bütün çocuklar secde ritüelini tamamladıktan sonra sıra öğretmenlere saygıya geliyor. Yabancı ve Çinli öğretmenler sandalyelerimizi merdivenlerin önüne taşıyoruz ve oturuyoruz. Arkamız tapınağa dönük, yüzümüz öğrencilere. Çocuklar oturdukları minderlerden ayağa kalkıp, önümüzde üç defa rükuya gidiyorlar. Biz yerimize geçtikten sonra da önlerindeki metinleri okumaya başlıyorlar. Sonradan öğrendiğime göre bu metin binlerce yıllık geçmişe sahip Konfüçyüsçü bir ant. Anne babaya saygıda kusur etmeyeceklerine, topluma yararlı bir insan olacaklarına, Konfüçyüs’ün öğretilerine sadık kalacaklarına dair hep bir ağızdan ant içiyorlar.

Kız öğrencinin saçının topuzuna takılan uzun toka. 
Söz verme ritüeli de bitince tören resmi olarak bitiyor. Önce bir alkış kopuyor ailelerin olduğu yerden. Ardından çocukların son bir saattir, sıcaktan ve can sıkıntısından dolayı somurtan yüzleri gülmeye başlıyor. Çocuklar ayağa kalkıyorlar, kimisi anne babasının yanına gidip fotoğraf çektiriyor, kimisi bizim yanımıza gelip elimizi sıkıyor. Yirmi dakika kadar sürecek bir bayram havası yaşanıyor avluda.

Ben tapınaktan ayrılıp eve doğru pedal çevirirken düşünüyorum bu töreni ve getirdiklerini. Anne babaya saygı güzel bir şeydir ama Çin gibi geleneği otorite kurmak için kaçırılmaz bir fırsat olarak gören ülkelerde bu güzel şey rahatlıkla su-i istimal edilebilir. Öyle ki Çin’de birey kavramı Konfüçyüsçü saygı kavramı yüzünden bir türlü olgunluğa erişememektedir. Anne babaya saygısızlık yapmayacağım diye pek çok genç geleceklerinden, hayallerinden ödün vermek zorunda bırakılıyor.

Ant içme töreni
Örneğin, birkaç gün önce karşılaştığım öğrencim T. Felsefeye, psikolojiye ve sosyolojiye çok meraklı olan T sürekli bu konularda kitap okur, hatta zaman zaman benimle tartışır. Kafede sıra beklerken gördüm kendisini ve sordum; ne okuyacaksın üniversitede?. Yanıt “İş idaresi”. Yani iş adamı olacak ya da babasının şirketini devam ettirecek. Ben şaşırıyorum tabii, felsefe, antropoloji, sosyoloji gibi bir yanıt beklediğim için. Neden diye soruyorum yanıtı az çok tahmin etsem de. “Annem babam öyle istiyorlar.” diyor. Tamam; sosyal bilimlerden mezun olan bir insan kolay kolay zengin olamaz ama insan çok para kazanmak için de istemediği bir bölümde okumaz ki! Maalesef öğrencime hiçbir tavsiyede bulunamıyorum. “Umarım, yüksek lisansını ya da doktoranı sevdiğin bir alanda yaparsın.” diyorum. Utangaç bir gülümseme beliriyor yüzünde, umutsuzca dudaklarını büküyor. O da biliyor anne babasına asla karşı gelemeyeceğini, okulu bitirince iş hayatına atılacağını ve hiçbir zaman sevdiği konularda okuma ve araştırma yapmak için yeterli zamanı bulamayacağını…  


Yukarıdaki videoda anne baba karşısında secdeye varan çocuğu ve tüm ritüeli izleyebilirsiniz. 

Aklıma ister istemez Halil Cibran’ın anne babalara verdiği öğütler içeren şiiri geliyor. Antoloji.com sayfasında buldum çevirisini ama çeviren kişi adını yazmamış.

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.

Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.

Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

Halil Cibran

İngilizcesi de çok güzel. Bildiğim kadarıyla Halil Cibran “The Prophet” kitabını doğrudan İngilizce yazdı. Aşağıdaki şiir çeviri değil yani.

Your children are not your children.
They are the sons and daughters of Life's longing for itself.
They come through you but not from you,
And though they are with you yet they belong not to you.

You may give them your love but not your thoughts,
For they have their own thoughts.
You may house their bodies but not their souls,
For their souls dwell in the house of tomorrow,
which you cannot visit, not even in your dreams.
You may strive to be like them,
but seek not to make them like you.
For life goes not backward nor tarries with yesterday.

You are the bows from which your children
as living arrows are sent forth.
The archer sees the mark upon the path of the infinite,
and He bends you with His might
that His arrows may go swift and far.
Let your bending in the archer's hand be for gladness;
For even as He loves the arrow that flies,
so He loves also the bow that is stable.

Khalil Gibran


* Yazıda geçen fotoğrafların bazılarını ben çektim ama konumumdan dolayı benim çektiğim fotoğraflar pek net değiller. Bu yüzden AP Merkezi müdürümüz Michael Larsen'dan ödünç aldığım fotoğrafları kullandım. Kendisine buradan bir kere daha teşekkür ediyorum. (Thanks to Mr Michael Larsen for letting me use the photos he has taken during the ceremony.)

Kaynakça:








Diğer resimleri de aşağıya ekliyorum:






C14'den Ryan ve ben. Umarım hayal ettiğin gibi  iyi bir aktüer olursun. 


1 yorum:

  1. Adsız10:59 ÖS

    Çin kültürü ve sosyal yaşamı hakkındaki bu tür yazıları genellikle İngilizce dilinden okumaya alışmıştık ama Türkçe dilinde yazılmış bu güzel,güncel yazı için çok teşekkürler...Benzer yazıların devamını bekliyoruz...

    YanıtlaSil