Bu Blogda Ara

05 Şubat 2013

ALTERNATİF TURİZM GELECEK VAAT EDİYOR


 Alternatif turizm her geçen gün biraz daha yaygınlaşıyor. İlk olarak İstanbul’da ortaya çıkan ve ülkemize gelen turistlere gerçek Türkiye’yi tanıtmayı amaçlayan alternatif turizmciler gelecek konusunda iddialılar. Derbent’de, gecekondudan devşirme bir ofiste faaliyet gösteren TouristAnbul firmasının genel müdürü Şerafettin Civacı, yoğun gündeminden bize biraz vakit ayırdı ve arkadaşımız Enes Başeğmez’in sorularını yanıtladı.

Başeğmez: Sayın Civacı, kısaca anlatır mısınız, nedir bu alternatif turizm?

Civacı: Efendim, siz de çok iyi biliyorsunuz ki Türkiye’ye gelen turistler genelde İstanbul’un tarihi yarımadasını gezerler, ardından turlara katılıp Kapadokya’ya, Efes’e, Pamukkale’ye giderler. Bizim süsleyip, püsleyip onlara Türkiye diye tanıttığımız yapıları görür ve giderler. Oysa siz de bilirsiniz ki turistlerin gördükleri gerçek Türkiye’den bir hayli uzaktır. Örneğin, sabahın yedisinde Zincirlikuyu durağından metrobüse binmeden nasıl anlayabilir bir turist İstanbul’daki yaşamı? Ya da Derbent’de bekçiye yakalanmadan ağaç kesmeden, o ağaçları eve götürüp kış için istiflemeden hissedebilir mi Türkiyeli olmanın ne demek olduğunu?  İstanbullu olmak kapalı çarşıdan lokum alıp, Sultan Ahmet’te köfte yemekle olmuyor. İşte biz bu amaçla, yani gerçek Türkiye’yi tanıtma ülküsüyle çıktık yola.

Başeğmez: Şaşırtıcı gerçekten, peki var mı talep? Yani ciddi olarak balık istifi otobüslerde yolculuk etmek isteyen insanları bulabiliyor musunuz?

Civacı: Başlangıçta biraz zorluk çektik tabii ama kendimizi bir anlattık mı gerisi geldi. İnsanlar kuşkuyla yaklaşıyorlar bilmediklerine, onları ikna etmek zaman alıyor. İlk birkaç ay ofis açmaya bile gerek görmedik. Ama sonra işler açıldı. Özellikle sırt çantalı gençler, az buçuk okumuş enteller, süslü püslü şeyleri değil de gerçeği görmek isteyen akademisyenler tercih ediyorlar bizim programlarımızı.

Başeğmez: Ne tür programlarınız var?

Civacı: Şimdilik beş farklı programımız var. Bunları konularına göre ayırdık, adlarını da konularına göre verdik. Mesela bir programımızın adı “Türkiye’de Sağlık”. Bu programda turistimize, sadece bir hafta geçerli olan sahte bir kimlik veriyoruz. Turistimiz, bu kimliği kullanarak, yanındaki rehber arkadaşıyla birlikte herhangi bir devlet hastanesine gidiyor, sıraya giriyor, hemşireden azar işitiyor, yan odada doktorunu döven hasta yakınlarını görüyor, koridorlarda perişan olmuş hastaları bizzat gözlemliyor. Eğer denk getirebilirsek şanslı olanlarına acil kısmını da gösterebiliyoruz. Hastane hastane geziyorlar İstanbul’da, hastane kapısından her geri çevrilişlerinde daha bir derinden hissediyorlar hangi ülkeye geldiklerini.  

Bir başka popüler programımız da “İstanbul’da Ulaşım”. Bu programda turistimize bir istanbulkart veriyoruz ve yine rehberimizle birlikte onu sabahın köründe yola çıkartıyoruz. Mesela, Kartal’dan 500T’ye bindirip, Dört Levent’de indiriyoruz. Turistimiz soluyor sabahın havasını, işçilerin yorgun gözlerini, otobüse küvetle bineni de görüyor, horozla bineni de. Kozyatağı civarında oturduğu koltuğu bir yaşlı teyzeye vermesini talep ediyoruz ve dolayısıyla köprü trafiğini ayakta deneyimliyor. Dört Levent’e vardığımızda arkadaşımızı dolmuşa bindiriyoruz. Dolmuşta para ve para üstü uzatmayı, hiçbir yeri tutmadan ayakta durabilmeyi, etrafındaki tüm kadınlara “abla” demeyi ve arabesk dinleme adabını öğreniyor. Sonra Zincirlikuyu’dan metrobüse bindiriyoruz. O yoğunluğu görüyor, o kalabalığın gücünü, o akıncı ruhunu, otobüsün görünmesiyle yolcuların yüzüne yayılan o ışıltıyı, o Avrupa Birliği vatandaşlarına has pırıltıyı...

                            Metrobüste sıradan bir gün. Sağdan üçüncü
                      bayan bir İngiliz turist, çok eğlendiği her halinden belli.

Başeğmez: Ben bir de öğretmen programınızın olduğunu duymuştum. O nasıl? Çok popülermiş duyduğuma göre.

Civacı: Evet, öyledir. Bu programda turistimiz bir haftalığına öğretmen oluyor. Böylece anlıyor eğitim sistemimizin gerçek durumunu. Öğrencileri ayarlıyoruz, turistimizi okul dışında dövmeleri için. Zaten okulda da müdür ve müdür yardımcıları turistimize göz açtırmıyorlar; öğretmenlik yapmaması ve yaratıcı fikirler üretmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Ayrıca, öğretmenlik yaptığı süre içerisinde turistimizin tüm parasını alıyoruz; kendisini akşamları limon satmaya, geceleri de bekçilere görünmeden ormandan odun kaçırmaya zorluyoruz. Şanslıysa, yani ziyareti kış aylarına denk geldiyse her gün işe nefret ederek gidiyor. Karın çok yağmasını ve okulların tatil olmasını diliyor her gün.
  Bazı turist misafirler öğretmenliğin stresine dayanamayıp, program değiştirdiler. 

Başeğmez: İlginçmiş. Bence gazeteciler için de yapın bir tane. Fena olmaz. Gerçeği yazar, hapse düşer, bir daha da çıkamaz.

Civacı: Aslında iyi fikir ama uygulamada sorunlarla karşılaşabiliriz. Malum, savcılarla karşı karşıya gelirsek çabucak kaybederiz.

Başeğmez: Anladım. Peki işin teknik kısmı nasıl? Sanırım gruplarla çalışmıyorsunuz.

Civacı: Evet, genelde bir turist-bir rehber olarak çalışıyoruz fakat bazen güven sorunu yaşadığımız için iki turist-bir rehber uygulamasına razı olduğumuz zamanlar da oluyor.

Başeğmez: Diğer iki program? Gelecekteki programlarınız?

Civacı: Diğer iki programımız “Türkiye’de Devlet Memurunun Eline Düşmek” ve “Türkiye’de Gecekondu’da Yaşamak”. Bunlardan ikincisi yine popüler bir programdır. Bakın kapıda bekleyen İngiliz çift gecekondu programı için geldiler. Onları bu akşam Derbent’de bir gecekonduya yerleştireceğiz. Yarın sabah da polis kapılarına dayanacak, belediye buldozerlerle evlerini başlarına yıkacak. Onların da paralarını, pasaportlarını alacağız. Bir hafta boyunca hissedecekler Türkiye’de gecekonducu olmayı. Ayrıca gösterilere katılacaklar, polisle çatışacaklar. Umarım bekledikleri gibi güzel bir program olur.

                              Bir Alman turist gecekondusunu terk etmek istemiyor.

Başeğmez: Yeni programlar? Planlar?

Civacı: Arkadaşlarımız “Türkiye’de Eşcinsel Olmak”, “Türkiye’de Kadın Olmak” ve “Türkiye’de Gayr-i Müslim Olmak” konuları üzerinde çalışıyorlar ama henüz firma olarak net bir karara varmış değiliz. Siz de hak verirsiniz ki hassas konular bunlar, ciddi risk taşıyor. Turistlerimiz bizim misafirlerimizdir sonuçta. Azıcık dayak yemeleri, yolda soyulmaları veya azarlanmaları bir nebze idare edilebilir ama iş cinayete, tecavüze, hayati tehlike arz eden yaralanmaya kadar giderse başımız derde girer. Sonuçta biz de para kazanmaya çalışan bir kurumuz. Bize zarar getirecek riskli planlardan kaçınıyoruz.

Başeğmez: Civalı bey, gerçekten çok bilgilendirici bir söyleşi oldu. Umarım işlerinizde başarılı olursunuz ve sizin gibi firmalar hem sayıca artarlar hem de kalite yönüyle hak ettiğiniz noktalara ulaşır. Değerli vaktinizi bize ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.

Civacı: Ben teşekkür ederim. Her zaman bekleriz.
                                                    
          Alirıza Arıcan – 4 Şubat 2013, Derbent - İstanbul


* Bu bir yalan haberdir. İçinde geçen adları ben uydurdum, resimleri de internetten buldum. Kimseyi incitmek gibi bir niyetim yok, olamaz da. Resimlerdeki şahıslar beni affetsinler.