Bu Blogda Ara

19 Haziran 2014

Çin Mektupları 27 - Çin ve Sansür

Çin deyince akla ilk gelen şeylerden birisi de rejimin devasa boyutlara ulaşan sansür politikasıdır. Bir milyar üç yüz milyon nüfusluk bir ülkeyi tek bir partinin demir yumruğu altında tutmak isteyen ÇKP; ülkenin herhangi bir yerinde ortaya çıkacak aykırı bir eylemi daha eylem oluşmadan, belki tomurcuk haline bile gelmeden bastırır ya da bastırmak için gerekli girişimlerde bulunur. Çin için sansür sadece rejimin devamı için değil, aynı zamanda rejimin sürekli propagandasını yaptığı huzurlu toplum (harmonious society) için de hayati önem taşır. Harmoninin korunması ve huzurun sürdürülebilir olması en büyük bahanesidir sansürün. Zaten bu yüzden Çin’de partiyi eleştirmek, parti yetkililerinin yaptıkları yanlışlardan bahsetmek sansürlenmez. Yayınlanan metin, potansiyel bir eyleme gebe eleştirileri içeriyorsa en kısa sürede, ülkenin her yerine sızmış internet gardiyanları tarafından tespit edilir ve silinir. Çok nadir durumlarda yorumu yazan kişi tutuklanır. Yalnız, bu nadir durumlar bile Çin’i “dünyada en fazla tutuklu gazetecinin bulunduğu ülke” utancından kurtarmaz. Benim bu yazıdaki amacım Çin’de sansürün nasıl işlediği ve tam olarak nelerin sansürlenip, nelerin sansürlenmediğini ortaya koymak.

Çin’e gelmeden önce okuduğum bir seyahat yazısı, Çin’e gidecekleri 3T hakkında pek konuşmamaları yönünde uyarıyordu. 3T, yani Tibet, Tiannanmen ve Tayvan. Buraya gelince konuşulmaması gereken konuların 3T ile sınırlı olmadığını gördüm. Örneğin en az 3T kadar hassas bir konu Uygur Türklerinin durumudur. Ayrıca; parti içi yolsuzluklar, gıda skandalları, zabıta memurlarının yoksul halka uyguladıkları zulüm, dev inşaat projeleri için evlerinden kovulan insanların haklı isyanları, ikâmetgâh yasasının meydana getirdiği eşitsizlik, üniversite sınavına hazırlanırken yaşadıkları strese dayanamayıp intihar eden gençler (gençlerin morali bozulmasın ve sınava hazırlanırken dikkatleri dağılmasın diye haber yasağı getirilmişti!!!)...  Liste uzayıp gidiyor ama olası tüm listelerde ortak tek bir yan var.

Çin, huzuru bozacak, insanların morallerini yıkacak, var olan harmoniyi sarsacak, düzeni yıpratacak ne varsa sansürlüyor. Bunu öylesine ustalıkla yapıyor ki ciddi anlamda gerçeğin peşinde koşan çok az sayıda insanın dışında kimse rahatsızlık duymuyor bu durumdan. Rahatsızlık duymuyorlar çünkü haberleri olmuyor. O kadar ki tanıdığım pek çok Çinli, uygulanmakta olan sansür politikasından ya habersizler ya da durumdan gayet memnunlar, herhangi bir sorun görmüyor sansürde. Suyun içinde yaşayıp, dışarıdaki hayattan bîhaber olan, hatta dışarıdaki hayatı inkâr eden balıklar gibi. “İşim, aşım, eşim olsun; gerisi beni ilgilendirmez.” gibisinden benmerkezci bir anlayış hakim topluma ve Çin sadece sansür yasalarıyla değil, genel anlamda hayatın içine işleyen tüm politikalarında böylesi bir anlayışı destekliyor. “Hayatınızı yaşayın, paranızı kazanın, çocuğunuzu yapın, mutlu olun ama gerisine karışmayın, burnunuzu sizi ilgilendirmeyen konulara sokmayın.” diyor adeta. Böylesine kapsayıcı bir ebeveynlik oyunu için doğal olarak sansür şart.

Örneğin; Çin’de youtube, facebook, twitter, blogspot gibi sosyal paylaşım siteleri uzun süredir yasak. Çin bu tür siteleri yasaklayarak bir taşla iki kuş vurmuş oluyor. Hem bu sitelerin elde edecekleri reklam gelirleri yurt dışına gitmiyor hem de bu sitelerde yayınlanacak olası aykırı düşünceleri sansürlemek zorunda kalmıyor. Halkı, bu sitelerin sağladığı imkanlardan mahrum bırakmamak için de kendi versiyonlarını sunuyor. Facebook’un yerine renren ya da qq var, google yerine baidu var, blogspot yerine sina var, twitter’ın yerine weibo var, youtube’ün yerine youku var. Böylece halk eksikliğini hissetmiyor google'un, youtube’ün ya da facebook’un. Alternatifleri, yani Çin versiyonları halkın büyük bir çoğunluğu için yeterli.

Bunun yanında tüm bu Çin kökenli sitelerde hükümet ciddi bir sansür politikası uyguluyor. Eğer bu politikalara uygun davranmazlarsa sitelere uyarı veriyor, gerekirse gözünün yaşına bakmadan kapatıyor. Ne de olsa kendi ülkesi, kendi yasaları, kendi insanları. Aynı şeyi youtube ya da facebook için yapması olanaksız. Bu yüzden çeşmeyi başından kapatıyor. Sürekli açıp kapatması halkın tepkisini çekeceği için bir kere kapatıyor ve unutturuyor. Bir süre sonra zaten halk alternatiflere alışmış oluyor. Örneğin, burada tanıdığım herkesin qq ya da wechat hesapları var. O kadar yaygın ki telefon numaraları verilirken wechat ya da qq kullanıcı adları da paylaşılıyor. Ayrıca Çin, doğrudan yasaklamadığı uygulamaları yavaşlatmakla meşhur. Örneğin, Çin ürünü olan Wechat kusursuz çalışırken, WhatsApp ve Line gibi uygulamalar kimi zaman çalışmaz, yavaş çalışır, mesajlar gitmez ya da gelmez. İnsan bir süre sonra bıkıyor doğal olarak, bıkıyor ve teslim oluyor Çin’in sunduğu ürünlere.

Çin sadece sosyal paylaşım sitelerini değil, pek çok yabancı haber sitesini de sansürlemiş durumda. New York Times, The Guardian, BBC News gibi dünyanın önde gelen pek çok haber ajansı Çin’de zaman zaman yasaklanıyorlar. Bu yasağın en büyük nedenleri olarak, bu haber sitelerinin Çin’in resmi tarih anlayışına zıt haberler yapmaları, 3T konusunda hassas olmamaları ve parti politikalarını eleştirmeleri sayılabilir. Zamanlama ise genel olarak ciddi bir toplumsal krize (Süt tozlarında melamin çıkma skandalı)  ya da önemli bir olayın yıldönümüne (Tiannanmen Meydanı Katliamı) denk geliyor. Örneğin, birkaç hafta önce Tiannanmen Meydanı Katliamı'nın 25. yıldönümü vardı ve google.com arama motoru bir süreliğine kapatıldı. Ayrıca google'un Çin'de hizmet veren sayfasında belli sözcükleri aramak sonuç vermez. Örneğin google.com.cn'de "tiannanmen massacre" yazarsanız hiçbir sonuca ulaşamazsınız. Google'un Çin servisi bu koşulu kabul ederek almıştır lisansını.

Bir haber sayfası kapanınca tekrar açılması yıllar sürüyor. İlginç bir başka nokta da Çinli bir kullanıcının, örneğin New York Times’ı okumak istediğinde karşısına çıkan görüntüdür. Bu sayfa yasaklı ya da hükümet bu sayfayı kapattı gibisinden bir mesaj çıkmaz. Uzun süre ekranın değişmesini bekler meraklı okuyucu ve uzun süre ekran değişmez. Sabredip sonuna kadar beklerse hata mesajını görür ekranda. Bir yerlerde bir hata oluşmuştur ve bu hatadan kimin sorumlu olduğu belli değildir. Eğer sayfanın kaynağı Çin ise bu durumda şu anlama gelen Çince bir mesaj çıkar: Üzgünüz, aradığınız sayfa mevcut değil, silindi ya da soruşturma altında. Bazen de Çin’in internet polisleri olarak bilinen çizgifilm kahramanları Jingjing ve Chacha çıkarlar ekrana.
Chacha ve JingJing, Çin Halkını İnternetten Koruyorlar
Gelelim Çin’in kendi sosyal medyasını nasıl kontrol altında tuttuğuna. 2014 yılı itibarıyla 600 milyon aktif internet kullanıcısının, 1 milyar 250 milyon mikroblog hesabının olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Günde ortalama otuz milyar mesaj gönderiliyor gerek sosyal medya aracılığıyla olsun gerekse medyanın halkın kullanımına açtığı basın yayın platformlarınca. Bu başdöndürücü sayılarla uğraşmak, herbirisini tek tek gözden geçirmek ve resmi görüşe aykırı olanları ayıklayıp sansürlemek hem ekonomik yönden hem de insan gücü bakımından devasa bir proje. Böyle bir projenin üstesinden gelebilecek ülkenin daha önce yüzbinlerce insanı karın tokluğuna çalıştırarak ülkenin kuzey sınırlarına binlerce kilometrelik bir set örmüş olması, Pekin’den Hanco’ya kadar giden yine binlerce kilometrelik dev bir kanal açıp ticareti kontrol altına alması, Çin’in isteyince yapabilecekleri konusunda bize güçlü bir ip ucu vermektedir aslında. Nasıl ki ilk imparator Çin Sı Huan Di (Qin Shi Huang Di) kendisinden önce yazılmış kitapları yakma emrini verip, belki de tarihteki ilk resmi sansürleme olayını başlatmışsa, kendisinden iki bin küsur yıl sonra gelmiş olan soydaşları da benzeri bir politikayı başarıyla yürütebilecektir. İlk imparator kendisinden önce yapılmış setleri birleştirme emrini de vermişti kitapları yaktırdıktan sonra. Şu anki rejim ise Çin’in internet ortamının etrafına “Great Firewall of China”yı örerek benzer bir işi yapmış oluyor.

Standart Sansür Büyüklüğüne (SSB) göre sansür sıralaması. 
Günümüz Çin’inde sansürün en büyük sorumlusu içerik sağlayıcı sitelerdir. Kısacası, bilinçli bir öz-sansür uygulanmaktadır gazeteciler ve gazetelerin yayın yönetmenleri tarafından. Eğer bir haber sayfasında, gazetede, sosyal medyada ya da kişisel blogda halkı galeyana getirecek, insanları eyleme sürükleyecek bir haber, fotoğraf ya da mesaj yayınlanırsa hükümet vakit kaybetmeden o haber sayfasına yüklü bir ceza verir, gerekirse sayfayı tamamen kapatır ve sorumluları hapse atar. Yasalar bu konuda hükümete neredeyse sınırsız yetkiler vermektedir. Bu yüzden haber siteleri ve sosyal medya şirketleri sayısı 1000’e yaklaşan sansürcü bir güruhu bünyesinde bulundurmak zorundadırlar. Aynı şirketler çok gelişmiş sansür programlarıyla sürekli olarak medyayı tararlar ve uygunsuz olabilecek metinleri bu sansürcülerin dikkatine sunarlar. İş bununla bitmez.

Tüm o kompleks programlara (keyword blocking) ve profesyonel sansürcülere rağmen, toplumsal bir kriz patlak verdiğinde bu tedbirler yetersiz kalır. Bu programların hangi kelimeleri sansürlediğini bilen kullanıcılar eşsesli (homophones) ya da Çin yazımında benzer karakterli (homographs) kelimeleri kullanırlar. Örneğin, herhangi bir anlamı olmayan “göz tarlası” kelimesi yazımı itibarıyla kendisine yakın olan “özgürlük” kelimesinin yerine kullanılır. Aynı şekilde “hexie” kelimesi “ırmak yengeci” anlamına gelir ama internet kullanıcıları için eşsesli bir başka kelime olan “huzurlu toplum” anlamında kullanılır. Program geliştiren mühendisler bu yeni kelimeleri keşfedip yasaklayınca, insanlar başka eş karakterli ya da eşsesli kelimelerin peşine düşerler. Böylece, sonu gelmeyen bir Tom ve Jerry oyunu devam eder. Herhangi bir metin bilgisayar programlarının sansürcü ağlarından geçerse, sırada internet polislerinin gerdiği insansı ağlar vardır.


Sansürlenme Oranları - Yüksek Değerler
Hükümetin, sayıları 20.000 ile 50.000 olduğu tahmin edilen internet polisleri (wang jing) ve internet gardiyanları (wang guanban) vardır. Bununla da kalmaz sistem. Bir de ülkenin her bir yanına yayılmış ve Çin’de “wu mao dang”lar, yani “beş maoluk parti üyeleri” olarak bilinen ispiyoncular / şakşakçılar vardır. Wu mao dang’lar hem sansüre yardımcı olurlar hem de tartışmaların alevlendiği forumlarda hükümet lehine yorumlar yazarlar. Kendilerine wu mao denmesinin nedeni de yazdıkları her bir hükümet destekçisi yorum için beş mao, yani yarım yuen (yaklaşık 17 kuruş) almalarıdır. Wu mao dang’ların sayısının 300.000’e yakın olduğu söylenmektedir. Çoğu üniversite öğrencisi ya da düşük maaşlı işlerde çalışan memurlardır. Türkiye’de benzer işi yapanlara –Para almıyor olsalar bile farklı bir şekilde AKP’nin görünmez elinden nemalanıyorlardır- sanırım son zamanlarda “Sümeyye’nin Trolleri” deniyor. 

Peki sayıları yüzbinlerle ifade edilen bu kadar insan neyi sansürlüyor? Görüntüye bakarsak hükümeti eleştiren her yorum ya da haber sansürlenmiyor. Hatta forumlarda ve sosyal medyada çok ateşli rejim tartışmalarının yaşandığı bilinen bir gerçek. Zaten hükümetin de kendisini eleştiren her düşünceye savaş açması düşünülemez. Bunu bir çeşit emniyet sübabı olarak görebiliriz. İnsanların gazını alma, tepkilerini ortaya koymalarını sağlama ve böylece ileride oluşabilecek daha ciddi kitlesel eylemlerin oluşumunu engelleme yöntemidir eyleme dönüşmeyecek eleştirileri yayınlama. Sansürlenen metinlerin hemen hepsi potansiyel olarak kitlesel eyleme neden olabilecek metinlerdir. Yani Çin’deki sosyal medyada istediğini yazıp çizebilirsin. Kimse karışmaz, en kötü olasılıkla “wu mao dang”ların propagandasına maruz kalırsın. Ne zamanki yazdığın yazı, yaptığın yorum, sosyal medyaya yüklediğin fotoğraf ya da film potansiyel bir eylemin habercisidir, insanları toplanmaya çağırmaktadır ya da böylesi bir hareketi ima etmektedir; o zaman silinmeye mahkûmdur.


Sansürlenme Oranları - Düşük Değerler
Harvard Üniversitesi’nden üç araştırmacının 2012 yılında yaptığı çalışma da bu görüşü destekler nitelikte. Araştırmanın yöntemine ve altyapısına değinmeyeceğim. Yazının sonundaki kaynakçaya ağbağını ekleyeceğim. Arzu edenler oradan okuyabilirler. Ben bu yazıyı yazmaya başlamadan önce iki kere okudum makaleyi. Titiz çalışmışlar ve gelişmiş bilgisayar programları kullanarak yayınlandıktan sonra silinen mesajların yüzde oranlarına, frekans dağılımlarına ve eylem potansiyellerine bakmışlar. Sonuçlara grafikler üzerinden bakalım.


 Yukarıdaki zaman serilerinde –makalede bu grafiklere histogram denmiş ama bu grafikler histogram olamazlar- üç ayrı haber incelenmiş. İlk haber Şanhay’daki hızlı tren kazası. Grafiğe bakarsak, ilk 24 saat içinde 250 tane mesajın sosyal medyadan silindiğini görürüz. Aynı şekilde yolsuzlukla suçlanan parti üst düzey yetkilisi Bo Xilai  hakkındaki haberlerde de ilk 24 saat içinde 70 mesaj silinmiş. Cinayetle suçlanan, Gu Kailai (Bo’nun karısı) için de benzer şeyler söylenebilir her ne kadar sansür sayısı 25’e kadar düşmüş olsa da. Şunu unutmamalıyız ki bu sayılar iki sansür ağını (gelişmiş bilgisayar programı ve sosyal medya şirketlerinin bünyesinde bulundurduğu sansürcüler)  geçip yayınlandıktan sonra silinen mesajlar. Yol üzerindeki ağlardan birisine takılıp, asla yayınlanmayan ne kadar mesajın veya haberin olduğunu asla bilemeyiz. Büyük bir olasılıkla bu iki ağa takılan mesaj sayısı binleri, hatta on binleri aşmaktadır. Sayılara dalıp da asıl dikkat edilmesi gereken noktayı görmezden gelmeyelim. Bu üç örnekte  göze çarpan şey ilk 24 saatin sansürcüler için hayati önem taşıyor olması. Çünkü onlar da biliyorlar ki kitlesel olaylar genelde bir haberi yayılmaya başlamasından sonraki ilk birkaç saat içinde oluşur. İnsanları ilk 24 saat evlerinde tutabilirsen ve haber akışını kontrol edebilirsen, büyük bir olasılıkla kitlesel bir hareketin de önüne geçmiş olursun. Aynı 24 saat içinde zaten hükümetin elinde tuttuğu televizyon kanalları sürekli hükümet yanlısı haber yapacaktır. Suçluların yakalanacağını, masumların serbest kalacağını, yolsuzluk yapanların cezalandırılacağını söyleyecektir. Televizyonda bunlar söylenirken, internette bir silme operasyonu başlamıştır. Binlerce mesaj silinir, kızgın vatandaşların eylemlere gebe görüşleri hiç var olmamış gibi ortadan kaldırılır.


Yukarıdaki grafikler araştırmacıların “standart sansür büyüklüğü” (SSB) diye tanımladıkları bir değerin frekans dağılımını gösteriyor. Standart sansür büyüklüğü, herhangi bir toplumsal krizin orta çıktığı andaki sansür oranından, diğer zamanlardaki sansür ortalaması çıkarılarak elde ediliyor. Bu büyüklüğün negatif olması, hükümet lehine ya da tarafsız olan haberler ortalamanın altında kaldığı için, asla sansürlenmeyen haberleri ve mesajları gösteriyor. Aslına bakılırsa bir çeşit standart değer bu büyüklük, modu sıfır, medyanı sıfırın biraz üzerinde, aritmetik ortalaması medyanın da üzerinde. Aradaki farka bakarak eylem potansiyeli olan mesajların sansürlenme oranlarını mutlak sıfır yardımıyla anlamamızı sağlıyor. İlk grafikte gördüğümüz sağa doğru uzayıp giden kuyruk, araştırmacıların hipotezini doğrular nitelikte. Sağdaki histogramda bu kuyruğun içeriğini görüyoruz. Sürekli sansürlenen pornografi içerikli sayfaları saymazsak, kuyruğun nedeninin eylem potansiyeli olan mesajlar olduğunu rahatlıkla görebiliriz.

Burada dikkat çeken bir başka nokta da hükümetin sansür politikasının destekçileri ve eleştiricileri birbirinden ayırmamasıdır. Yani, hükümetin politikalarını destekleyen bir haber ister içeriğiyle isterse metin dışı göndermeleriyle eyleme gebeyse, hükümet tarafından sansürleniyor. Düşüncenin, haberin ya da yazan kişinin niyetinin hiçbir önemi yok. Sansürün en büyük kıstası toplumsal huzuru, harmoniyi korumak ve taşkınlıkları engellemek. Bunun dışında bir amacı da görünürde yok.


Sürekli sansüre maruz kalan konular. Pornografi ve Sansür Politikalarını Eleştirme
Peki neden yapıyor bunu Çin? Uluslararası arenada maruz kaldığı komik duruma –Basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 175. olması- ve sansür için harcadığı bunca paraya rağmen, neden ısrar ediyor sansür politakalarında? Halkı aptal yerine koyarak, insanlardan gerçeği saklayarak nereye varacağını sanıyor? Ayrıca gelişen teknolojiyle sansürün daha da zorlaşacağı, dünyaya entegre olmaya çalışan Çin halkı için gelecekte sansürün bir anlam ifade etmeyeceği aşikar değil mi? Bu noktada bir analojiye başvuracağım.

Çin, kızına asla güvenmeyen bir babaya benziyor. O kadar güvenmiyor ki kızını okula gönderirken arkasına hafiye takıyor. Eve giriş çıkış saatlerini sıkı bir şekilde denetliyor. Televizyon izleme süresini, internette harcadığı zamanı, arkadaşlarıyla oynadığı oyunları ve hatta uykusunu, banyosunu, yemeklerini, arkadaşlarını kısacası her şeyini kontrol etmeye çalışıyor. Kızı bunalıp şikayet edince de “Kızım, tüm bunları senin iyiliğin, senin sağlıklı bir geleceğe sahip olman için yapıyorum.” diyor. Kızına şikayet etme, yakınma hakkını veriyor ama isyan etmesine asla izin vermiyor. Kızcağız evden kaçıp kurtulacağı günlerin hayaliyle yaşıyor ama o günler çok uzak ya da imkansız olduğu için bir süre sonra umutsuzluğu itaate dönüşüyor. Unutuyor babasının kendi hayatı üzerinde kurduğu baskıyı. Babasının özgüven eksikliğinin kendisi üzerindeki etkisini çözemiyor bir türlü. Tam tersine kabulleniyor babasının sözlerini, arkadaşlarının eleştirilerine karşılık olarak kâh inanarak kâh cezalandırılmaktan korktuğu için babasını savunuyor. En büyük baba, en ileri görüşlü baba, en iyi baba benimkisi diyor. Bastırılmış duyguları karakteri oluyor ve karakterinin kölesi olarak yaşamaya devam ediyor.

Oysa baba, azıcık kendine ve kızına güvense, kızına ahlâkı ve insan olmayı doğru bir şekilde öğretebilse, tüm bunlara gerek kalmaz. Biraz risk almış olur ama en azından çocuğu özgür bir ortamda yetişir, kararlarının arkasında durmayı bilen birisi olarak büyür, kendine güveni artar, pısırık birisi olacağına risk alabilen güçlü bir kişilik olur. Dünyayı erken yaşta tanıma fırsatı bulur, özgürlüğün paha biçilmez bir insani değer olduğunu anlar, kendi kendisini var etmeye çalışır. Kararlarının arkasında durur, çocukluktan çabuk kurtulur. Tüm bunların ötesinde yaratıcı olur, birilerinin gölgesi değil de kendisi olur. 

Çin’in son yıllarda Konfüçyüsçü öğretiye aşırı derece sarılmasının nedeni de aslında sansür politikalarını açıklar nitelikte. Konfüçyüs’ün iyi insan tanımı “itaatkâr, devlet büyüklerine saygılı, ana babaya hizmette kusur etmeyen, kendisine iş verene hürmet gösteren” bir karaktere sahiptir. Tam olarak da hükümetin istediği insan modeli. İşini yap, gerisine karışma. “Evimizi yıkacaklar, yerine tavuk kümesi kadar bir daire verecekler.” deme. Onun yerine “Devletimiz en iyisini bilir, bizim için en iyi kararı verir.” de. “Şanhay’da doğan bir çocuk en iyi okullara gidecek, gaokao sınavında en yüksek puanları alacak. Ben de Şanhay’a yerleşeceğim, çocuğumu iyi bir okula göndereceğim.” deme. “Devletimiz en iyisini bilir, hukou yasası varsa bize bu yasaya itaat etmek düşer.” de.  

Devletlerin sansüre bu derece sarılmalarının arkasında “özgüvensiz baba” sendromunun dışında bir neden daha vardır. Aslında buna nedenden çok bahane demek daha doğru olur. Örneğin Çin, sansürü “huzurlu büyüme” kültü için bahane olarak kullanmaktadır. Gerçeğin huzurlu büyüme masalına kurban edildiğini iddia etsek abartmış olmayız. Son yıllarda yıllık %10 gibi baş döndürücü hızda büyüyen bir ekonomiden bahsediyoruz. Büyüme doğal olarak çarpıklıkları getirecektir. Düşük maaşla ve zor koşullarda çalıştırılan işçiler isyan edecektir, greve çıkmak isteyecektir –İroniye bakın ki adı komünist olan Çin’de grev yasaktır. Hükümetten bağımsız sendika kurmak da yasaktır.-  Grev üretimin durması demektir, yabancı sermayenin korkup kaçması demektir, birilerinin mutsuz olması demektir. Oysa “huzurlu toplum”da mutsuz olmak da suçtur. Mutsuz insan etrafına zarar verir, başkalarını mutsuz eder, huzuru kaçırır. O kadar ki Çin’de mutsuz olup intihar edenlerin haberleri bile sansürlenir. Sansürlenmenin nedeni ölen kişinin ve ailesinin haklarını korumak değildir. Birileri intihar ediyorsa bu toplumsal bir yaranın varlığını gösterir. Bir yara varsa o yara enfeksiyon kapabilir. Enfeksiyon yayılıp tüm bedeni esir alabilir. Bu yüzden intihar eden insanların haberleri yapılmamalıdır. Yapılıyorsa bile bu haberlerde toplumsal yaralardan bahsedilmemelidir. İnsanlar mutlu olmak zorundadırlar. Mutlu olmak ahlâki ve toplumsal bir zorunluluktur Çin’de. Devlet halkın mutlu olması için yapmaktadır bunca sansürü. Tıpkı özgüven yoksunu babanın kızının mutluluğu için evi hapishaneye çevirmesi gibi. Mutsuz olmak ya da mutsuz olduğunu iddia etmek nankörlüktür, babanın gayretlerini görmezden gelmektir. Oysa kızın tek istediği, yüzyıllar önce Romen Diyojen'in Büyük İskender'den istediğiyle aynıdır: Gölge etme, başka ihsan istemem.

Bu yazıda Çin'in devlet politikası olarak uyguladığı internet sansürünü incelemeye çalıştım. Tabii ki sansür bununla kalmıyor. Kitaplar, dergiler, çeviri yayınlar tek tek gözden geçiriliyor Çin'de. Tiannanmen Katliamı'nın anlatıldığı bir tarih kitabı gümrükten geçemiyor, okullarda okutulamıyor. İçindeki karakterlerin birisi komünist parti hakkında uygun olmayan bir espri yaptı diye ya tüm roman yasaklanıyor ya da o espriler makaslanıyor (Örneğin Khalid Hüseyni'nin The Kite Runner adlı romanı. İşin tuhafı romanda kötülenen komünist parti elemanları Sovyetler Birliği'nden. Çinli bile değiller. Ayrıca aynı kitapta geçen bir erkek çocuğuna tecavüzü anlatan sahne sansürlenmiyor. Bu da ayrı bir tuhaflık.)

Bir de sansür olarak algılanılmayan ama bana göre en üst düzey sansür olarak kabul edilmesi gereken "kara hapishaneler" var. Köyündeki kasabasındaki yöneticiyi şikayet etmeye Pekin'e giden zavallı köylüleri, onlar daha Pekin'deki hükümet binasına ulaşmadan bulan, kandıran, kimsenin bilmediği bir yere götürüp aç susuz bırakan, yeri geldiğinde işkence yapan, tecavüz eden ve adamcağız / kadıncağız "Tamam, şikayet etmeyeceğim" deyince de gerisin geriye  köyüne gönderen şeytansı bir tuzağa verilen ad bu. Hükümet yetkililerin bu hapishanelerin varlığını reddetse bile İnsan hakları Örgütleri, Pekin'de elliye yakın "kara hapishane" olduğunu iddia ediyorlar. Doğal olarak bu konularda yazmak ve yorum yapmak yasak. 2010 yılında mahkeme, Pekin'e şikayete gelen bir kadını kaçırıp, kara hapishane olarak kulanılan bir otelin bodrum katında tecavüz eden bir bekçiyi sekiz yıl hapse mahküm etmiş. Bu olayın haberini China Daily News zamanında yapmış ama şu anda bu habere ulaşmak olanaksız. Ağbağı var olsa da çalışmıyor. Nedenini anlamak zor değil.Büyük bir olasılıkla sansürlenmiştir.

Yukarıda bir yerde bilinçli öz-sansürden bahsetmiştim. Yayın yönetmenlerinin, gazetecilerin yazdıklarını yayınlamak için kendi eserlerini kırpmalarına bilinçli öz-sansür diyorum ben. Bundan daha tehlikelisi bilinçaltı (bilinçdışı değil) öz-sansürdür. Özellikle sanatçılarda görülür. Öyle ki yıllar süren sansür politikaları tarafından yıldırılan sanatçı bilinçaltının oyunlarına yenik düşer ve farkına bile varmadan yazdığı öyküde, yaptığı resimde, kelime kelime dokuduğu şiirde sansüre gider. Rejimi kızdıracak, başkaları tarafından kırpılacak tek bir ifade bırakmaz eserinde. Böylece sanatı sansürden kurtulmuş görünür ama aslında hiçbir zaman özgür olmadığı için hiçbir zaman sansüre de uğramamıştır. Kanadı olmayan kuşu kafese koymanın ne anllamı var? Bu nedenle günümüzde Çin'de eserler veren sanatçıların büyük bir çoğunluğu (Ai Weiwei gibi birkaç muhalif hariç) bu kanatsız kuşlar kategorisine girerler. Etraflarında kafes olmadıkları için kendilerini özgür sanmaktadırlar. Oysa kafes olmadığı halde uçamayan yine kendileridir. Maharet kafesle birlikte uçmayı becerebilmektir.

* Normalde google VPNsiz çalışıyordu ama Tiannanmen Katliamının 25. yıldönümünden birkaç hafta önce tamamıyla yasaklandı. Henüz açılmadı. Bu gidişle hiç açılmayacak gibi.

Kaynakça: 

Bu yazıya ilham kaynağı olan makale "How Censorship in China Allows Government Criticism but Silences Collective Expression" aşağıdaki ağbağından okunabilir. Yazıda geçen grafiklerin hepsini bu makaleden aldım. Konuya ilgi duyanlara şiddetle tavsiye ederim. http://gking.harvard.edu/files/gking/files/censored.pdf

Wu Mao Dang'lar üzerine Wikipedia girisi: http://en.wikipedia.org/wiki/50_Cent_Party

Çin'in İngilizce yayın yapan gazetelerinden birisi olan China Daily News'te yayınlanan bir yazı. Doğal olarak Çin'de basının son derece özgür olduğunu ve var olan sansür politikalarının insanların huzuru için uygulandığını iddia ediyor. http://www.chinadaily.com.cn/opinion/2014-05/17/content_17514693.htm

Benzeri başka bir haber. http://www.chinadaily.com.cn/cndy/2014-05/17/content_17514495.htm

New York Times'da yayınlanan bir yazı: http://www.nytimes.com/2014/05/03/opinion/sunday/chinas-censored-world.html?_r=0

Khalid Hüseyni'nin The Kite Runner romanının nasıl sansürlendiğini şuradan okuyabilirsiniz. http://bruce-humes.com/archives/17

Kara Hapishaneler hakkındaki wikipedia yazısı: http://en.wikipedia.org/wiki/Black_jails

Kara Hapishaneler hakkında İnsan Hakları Gözlemcileri'nin yayınladığı 53 sayfalık rapora buradan ulaşabilirsiniz.: http://www.hrw.org/reports/2009/11/12/alleyway-hell


2 yorum:

  1. Adsız4:41 ÖS

    `youtube’ün yerine toudou` demissiniz ama youku desek daha dogru olur bence, zaten tudou ile de birlestiler bir sure once :)

    YanıtlaSil
  2. Düzeltmeyi yaptım, uyarı için teşekkürler.

    YanıtlaSil