Bu Blogda Ara

17 Eylül 2017

B1. Bisiklet Şeridinde İntihar Denemeleri

       

“Günaydın Guan Yin”
Selamı duyunca şaşırdı, ya da şaşırmış gibi yaptı genç kız. Bu ikisinin arasındaki ayrımı iyice fark edemez olmuştu son zamanlarda. Şaşırmamıştı ama kötü bir niyeti de yoktu aslında, elinden geleni yapmıştı işte. Şaşırmış gibi yaptığını umuyordu, becerememiş olabilirdi pekâlâ. Becermiş de olabilirdi. Hiçbir şeyden emin olamamak; soru işaretinin çengeliyle boynundan yakalanıp sürüklenmek pürtüklü kaldırımlarda, kimi zaman nefes bile alamamak havanın su gibi serin olduğu günün en güzel saatlerinde, evet, son iki yılının imzası buydu; azalacağına artıyordu acısı yeni birisini tanıdıktan sonra. İçindeki boşluğun asla doldurulamayacağı korkusu en çok, o boşluğu doldurmaya yeltenen birisi ortaya çıktığında beliriyor ve örümcek tarafından ısırılmış sinek gibi felç ediyordu bedenini. Şimdi de bu hafakanlar, sorunu kendinde aramalar, kimsenin hayatında başköşe denilen yeri elde edemeyeceğim gibisinden yersiz bir endişe! Kendisine ait değil, ithaldi bu sonuncusu, anne babadan miras, onlara anne babalarından kalmış, atalardan gelen bir varoluş kaygısı... Yine de rahatsızlık veriyordu bu arada kalışlar, kendini bulamamalar, tek ayağı hep havada kalan masa gibi sallanmalar. Hakikaten numara yaptığını çok mu belli etmişti? Aynanın karşısında olsaydı daha kolay olurdu böylesi işler. Yüzünün aldığı hali bilememek, hızlı yediği yemeklerden sonra midesinde hissettiği yanma gibi bir his yaydı bedeninin en ücra köşelerine. Bacakları, kolları, hatta parmaklarının uçları uyuşur gibi oldu yaprak titreşimi kadar kısa bir süreliğine. Belki de fazlasıyla rol yaptığı için o anda istemsizce yaşadığı doğal şaşkınlığı da heder etmişti. Lanet olsundu tüm bu flört işlerine. Zong Ming gittiğinden beri –sahi olmuş muydu iki yıl?- gündüzü olmayan bir gezegene dönüşmüştü; ışığı yansıtmayan, hatta tam tersine çeken, soğuran ve yok eden kapkara bir gezegene. Ne olurdu sanki o küçük sarı haplar bir işe yarasaydı da bu iş geçen yıl planlamış olduğu gibi bitseydi. Tam tersi oldu oysa, ilaç kokan odalarda dinlenen tatsız nasihatler ve 24 saat müşahede altında tutulmalar.  “Hayat” dedi dudaklarını karınca kadar aralayarak, “ne istediğini bilmeyenlere karşı neden bu kadar gaddarsın?”  Sonra da selam veren çocuğa döndü.
“Sana da günaydın Yiu Tao.  Nasılsın bu sabah?”
“Böylesi daha iyi işte, ağzına geldiği gibi konuşacaksın.“ dedi içinden, memnuniyet önce yüzüne yayıldı, sonra da ışığın yumuşattığı bal rengi boynundan aşağıya inip küçük omuzlarındaki gölgeli çukurları doldurdu. Yaşlı bir kadın bir yandan uzun uzun kornaya basarak bir yandan da kaldırmaktan emin olamadığı ayaklarını yerde sürükleyerek aralarından geçti. Sağa sola bakarak, bıdı bıdı söylenerek –bisiklete binmiş pijamalı yaşlı adama kızmıştı aslında yol vermediği için-, trafik kuralı falan dinlemeden kavşağı boydan boya yardı ve Tong Jien Lu boyunca ilerledi. Kadının beyaz saçlarını, saçlarını arkadan tutan kırmızı lastiği ve ortadan yarılmış kavunun içini andıran alacalı entarisini görünce; annesinin “Yaşın geldi geçiyor kızım. Senin yaşında ben küçük kardeşine hamileydim. Kaçırma önüne çıkan fırsatları bundan sonra.” lafı geldi aklına. Önüne baktı ama bu sefer de babasının somurtkan yüzünü görür gibi oldu asfaltın ıslak siyahında. Nasıl da ışıldıyordu üzerine vuran güneşin milyon parçaya bölünmesiyle! Apartmanın önündeki oturakların birisine kurulmuş gazete okuyor, bir yandan da gözlüğünün altından yoldan geçen gençlere bakıyordu babası. Hep böyle bakar, kafasında kurar ve bozar, kıyaslar kendi çocuklarıyla. Kız kardeşinin oğlu iki yaşına bastı geçen gün. Gitmedi doğum günü partisine; her karşılaştığı insan “Sen ne zaman evleneceksin Guan Yin? Hadi evlen de senin de bebeğinin doğum gününü kutlayalım.” diyecekti. Kardeşinin evinde pasta yenip oyunlar oynanırken, o tek başına sinemaya gitmiş ve perdedeki kovalamacaları izlerken sızmıştı.
“İyiyim, çok iyiyim Guan Yin. İşe gidiyorum.”

DEVAMI YAYIMLANACAK KİTAPTA... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder