Bu Blogda Ara

06 Mayıs 2011

Sonsuz Adaletin Cebiri

Arundha Roy daha çok 1997’de Booker Ödülü alan “Küçük Şeylerin Tanrısı” romanıyla bilinen bir yazar. Kurgudaki ustalığını ve karakter yaratmadaki hünerini, keskin dille yazdığı makalelerinde de gösteriyor. 1998 ve 2002 yılları arasında kaleme aldığı makalelerden oluşan kitabı, Sonsuz Adaletin Cebiri (The Algebra of Infinite Justice) adını taşıyor.

Kitaptaki ilk makalenin başlığı “Hayal Etmenin Sonu”. Hindistan’ın Pakistan’a gözdağı vermek için yaptığı nükleer denemeleri ve ortaya çıkan çılgınlığa mantıklı bir kulp takmaya çalışan siyasi liderleri eleştiriyor, Roy. Bir çeşit savaş çığırtkanlığı da denilebilecek bu durumu izah etmenin bir yolunun olmayacağını anlatmaya çalışıyor örneklerle. Hindistan’ın nükleer denemelerle artık elit bir takım ülkeler sınıfına girmiş olma komedisine dokunurken şunları söylüyor: Birleşmiş Milletler İnsan Gelişmişlik Endeksine göre 175 ülke içerisinde 138. olan, 400 milyon insanın okuma-yazma bilmediği, 600 milyon insanın gündelik temizlik olanaklarından yoksun olduğu, 200 milyon insanın içecek su bulamadığı bir ülkenin nükleer silahı elinde tutan elit bir kümeye girmiş olmasının ne anlamı var? Tabii ekliyor sonunda, gerçekten de nükleer silaha ihtiyacımız var mı diyerek.

Bu soru tabii makale ilerledikçe genişleyip, fakir olsun, zengin olsun, herhangi bir ülkenin nükleer silaha ihtiyacı olup olmadığı noktasına varıyor. Beş milyar yıllık bir dünyanın kendini bilmez bir delinin, o herkesten gizli tutulan kırmızı düğmeye basmasıyla uzay haritasından silinebileceğini hayal edebiliyor musunuz? Ama tabii Hindistan hükümetinin de kendisine göre bahaneleri var ve bu bahanelerin başında ezeli düşmanları –sadece krikette değil, kebapta ve garili tavukta da!- Pakistan geliyor. Onların varsa bizim de olmalı gibisinden, çocukça bir yarış yani ortaya konulan neden. Oysa yarış demek karşı tarafı da azdırmak, dolayısıyla da sonu gelmeyen bir silahlanma yoluna girmek demektir.

Ardından hükümetin ulusal kimlik oluşturmak için ortak düşman yaratma çabasına değiniyor, Roy. Madem Hindistan’da yaşayan yüzlerce farklı halkın ortak bir noktası yok, en azından ortak bir düşmanımız olsun ki en azından düşmanın birliğinden faydalanarak kendi birliğimizi inşa edelim. Peki gerçekten de böyle bir birliğe ihtiyaç var mı? Pek çok Hindistanlı için tek bir Hindistanlı kimliği gereksizdir. Hatta pek çok Hindistan vatandaşı Hindistan sözcüğünü seçimler öncesinde ve kriket maçlarında duyarlar sadece. Onun dışında zaten onlarca kastın, yine bir o kadar dinin, yüzlerce dilin ve etnik kökenin birbirine karıştığı bir ülkede tek bir Hindistanlılıktan söz etmek insanların farklarına saygı duymamak demektir. Peki bu kadar zor olmasına rağmen neden ısrar etmektedir hükümet Hindistanlılık ortak paydası yaratma konusunda? Çünkü ancak böyle bir yalancı kimlikle halkların haklarını gözardı etme yetkisine kavuşur hükümet. Sonrasında da size eğitim ve ekmek değil, ortak düşmanımızı yok edebilmek için nükleer silah yaptım diyebilmek için.

Hindistan’ın nükleer silahlanması aslında yöneten sınıfın alt sınıfa attığı en son kazıktır diyor, Roy. Çünkü bir bombayı yapmak 400 milyona okuma yazma öğretmekten daha kolaydır. Çünkü siyasi partilerin kendilerini dev gibi gösterecek aynalara ihtiyaçları vardır. Çünkü ancak bu aynalar sayesinde yeniden seçilmeyi, daha fazla sömürmeyi, daha fazla yolsuzluğu garantileyebilirler. Sonuç olarak Hindistan nükleer silahlanma yoluna girmiştir. İnsanın Tanrı’ya başkaldırısı olarak da algılanabilecek olan –Öyle ya! “Sen yarattın bunca güzelliği, ben bir düğmeye basarak hepsini yok edebilirim.” demektir atom bombası.- nükleer silahlar insanlığın ürettiği en vahşi, en acımasız icattır. Ve insanlık bir masa etrafında oturup, hep birlikte yeryüzündeki tüm nükleer silahlara elveda diyeceği güne kadar, küçük büyük, zengin fakir hiçbir halkın rahat bir uyku uyuması mümkün değildir.

Nükleer bombaların olmadığı, insanın çılgınlığıyla değil de aklıyla ve sınırsız hayalgücüyle anıldığı, barışçı bir dünyayı kurmak hepimizin elindeyse eğer buna nükleer silahlara hayır demekle başlayabiliriz.

DN: Bu yazı 5 mayıs tarihinde http://www.haberajans.com/sonsuz-adaletin-cebiri-yazisi-2451.html sayfasında yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder