Bu Blogda Ara

30 Aralık 2009

You Are Kissing a Colossal Child

I wish you know what exactly you kiss when you kiss me!
In an evening everyone withdraws one by one
you kiss the loneliness that flows towards the road like black water. 
In your mouth, the urgent taste of plums, 
You kiss the slap landing on the dreams of a boy, 
whose hands are clouds, eyes are a field with crops.
Rain does not always bring the rainbow. 
The throbbing of waiting at the door ajar, 
the more she loses, the more it adds to my life,
you are kissing the long nights and pale body of a woman. 
The moonlight that catches the distant mountain villages
creates palaces with mud-bricks towards poverty.
Neither the vibrations in the water nor the sky nor the wind; 
you kiss an unstoppably darkening country whenever you kiss me. 

Drunken men on Sakarya street to the nights that are misted with raki. 
They are drawing something with their high-pitch voice.
Loneliness can always find a shelter, I say. 
You reach and kiss my trembling lips. 
Love in the heart of men who grow up silently 
beats ferociously wherever it falls. 
To utter elegance with the taste of rust in one’s mouth 
is a ridiculous sincerity, late and meek. 
You kiss the sedimentary of a wrong life whenever you kiss me. 
Love is one’s only chance against time. 
It can find its mirrors among innumerable doors and walls. 
Do you know what you kiss when you kiss me? 
In an evening everybody becomes pitch-black
you kiss the seven-colored sky with its stars. 

You, with the light of a mother in your eyes 
kiss a colossal child who was born out of pallidity. 

 Şükrü Erbaş (1953) Translated to English by Ali Rıza Arıcan. (30.12.2009) 

Sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen 
Herkesin perde perde çekildiği bir akşam 
Siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun 
Ağzında eriklerin aceleci tadı 
Elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası 
Bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun. 
Yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor 
Aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı 
Bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen 
Uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun. 
Uzak dağ köylerine vuran ay ışığı 
Kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa 
Ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr 
Sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun. 

Sakarya Caddesi'nde sarhoşlar 
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin 
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar. 
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum 
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun. 
Örseler acıyla düştüğü yeri 
Susarak büyüyen adamların sevgisi. 
Ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek 
Bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik 
Sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun. 
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk 
Onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını. 
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun 
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam 
Yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun. 

Sen bende, gözlerinin anne ışığıyla 
Bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun.

Şükrü Erbaş (1953)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder