Bu Blogda Ara

13 Temmuz 2011

TELEOLOJİK KANITLAMALARA GETİRİLEN FELSEFİ VE BİLİMSEL ELEŞTİRİLER

I
Teleolojik kanıtlara getirilen eleştiriler bir kaç ana noktada özetlenebilir. Bunlardan birincisi İskoçyalı filozof Hume tarafından ortaya atılan, sadece din felsefesinde değil, aynı zamanda bilim felsefesinde ve etikte de etkili olan tümevarım yönteminin eksik yanlarıdır. Hume’a göre tümevarımsal bir çıkarım her zaman için yanlışlık payı taşır. Çünkü nedensellik dediğimiz ve üzerine bilimi inşa ettiğimiz yasa –varsayım- tam anlamıyla bir yasa değildir. Kant’ın Newton’un bilimsel bulgularının da etkisiyle ‘sentetik’ ve ‘a priorik’ diyerek özel bir konuma yerleştirdiği nedensellik ilkesi Hume için “psikolojik bir alışkanlık” olmaktan öteye gidemez. Her şimşek çaktığında, aradan pek bir süre geçmeden göğün gürlediğini duyan insan psikolojik olarak bu iki olay arasında nedensel bir bağ kurar. Oysa, kurulan bu bağın mantıksal bir dayanağı yoktur. Tamamıyla deneyden çıkarılan, biraradalığın akla getirttiği bir çözümdür bu bağ. Gök gürültüsünün gerçekten de çakan şimşeğin bir sonucu olması da Hume’un eleştirisini haksız çıkarmaz. Biri diğerinin nedeni olabilir ama sadece bir arada ya da aynı sırayla meydana geliyorlar diye bu sonuç çıkarılamaz. Hume, daha önce hep birlikte oldular diye bundan sonra da hep birlikte olacaklar diye bir kuralın olmadığını söyler. Bu noktadan hareketle Hume hem evrende var olduğu söylenilen –kabul edilen- düzen kavramının altını oyar hem de bilimsel denilen tümevarımsal yöntemi içinden çıkılmaz bir sorunun içine sürükler. Çünkü, eğer Hume’un dediği gibi evrende bir düzen yok da tüm düzen bizim zihnimizde ise, bu durumda bir önceki sayıda bahsettiğim tüm teleolojik Tanrı kanıtlamaları geçersiz sayılmalıdır. Ortada bir düzen yoksa ve var olduğunu düşündüğümüz bu dizge bizim beklentilerimizin bir ürünü ise, herşeye gücü yeten bir Tanrı’nın varlığına da pek ihtiyaç kalmayacaktır.
II
Pasifik Öyküleri kitabımda yayınlanan ‘Duvar’ adlı öyküde de üstü kapalı olarak aslında teleolojik kanatıların insan psikolojisindeki izdüşümünü işlemiştim. Adam, almış olduğu bilimsel eğitim sonucu duvarın arkasındaki sesin bir sahibinin olduğu sonucuna varmak ister. Eline kağıdı kalemi alıp, grafikler çizer, rakamları farklı biçimlerde yazar. Amacı, duvarın arkasından gelen sesin gönderdiği mesaja ulaşabilmektir. Bir süre sonra bunda başarılı olduğunu da görür. Ortaya çıkan grafikler duvarın arkasındaki sesin sahibinin çok akıllı bir matematikçi, dahi bir müzikçi olduğunu gösterir. Bütün bunlardan hiçbirşey anlamayan küçük kız ise tek bir şey söyler: O grafikleri sen çizdin, duvarın arkasındaki sesin sahibi olan kurbağa değil! Adam kızı ikna edemez ve bu başarısızlığını kızın eğitimsizliğine verir. Kendisi yapmış olduğu keşfin getirdiği zevk girdabında boğulurken kızı bilgisizlik ve inatçılıkla suçlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder